21 Mayıs 2019 Salı

Orta Çağ Avrupa'sında Kilisenin Toplum Üzerindeki Etkisi


ORTA ÇAĞ AVRUPA'SINDA KİLİSENİN TOPLUM ÜZERİNDEKİ  ETKİSİ                        
                                                      
       NEFİSE RANA TOPAL
                          Şehit Adil Büyükcengiz AİHL 11-A  No: 41 Yıl: 2018
                                                             

                                                                   GİRİŞ

Roma İmparatorluğu’nun Hristiyanlığı kabul etmesiyle beraber başlayan süreçte kilise her  daim önemli bir rol oynamıştır. Toplumla iç içe bulunan bu kurum bulunduğu ortamdaki insanları gerek sosyal gerek kültürel alanda etkisi altına almış ve bununla beraber dönemin en büyük gücü haline gelmiştir. Orta Çağ’ın siyasal düşüncesi ve yapısının hakimi             konumunda olan kilise dini hakların yanı sıra dünyevi haklara da sahip olmuştur. Bu dönemde yaşanan olaylar sadece o günü değil bugünün de siyasi yapısına yön verecek nitelikte evrensel bir yapıya sahiptir. “Günümüz dünyasındaki uluslarası ilişkiler Orta Çağ’da din ve siyaset ilişkisi ekseninde ortaya çıkan görüş ve gelişmelerden önemli izler taşır.”[1] Bu çalışma Orta Çağ’da kilisenin toplum üzerindeki etkisini analiz etmeye yöneliktir ve dönemin din açısından nelere mal olduğunu anlamayı, geçmişte yaşanmış olayları sentezleyip geleceğe yön verebilmeyi amaçlamaktadır. Bu çalışma hazırlanırken web kaynakları ve makaleler taranmış, tahlil edilmiş, yorumlanarak sonuca ulaşılmıştır.

KİLİSE VE TOPLUM

Batı Roma İmparatorluğu’nun yıkılışından Rönesans’ın başlangıcına kadar olan yaklaşık bin yıllık dönem tarihte Orta Çağ olarak adlandırılmaktadır.2
M.S. 3. ve 4. yüzyıllarda Avrupa’da önemli bir yere sahip olan Roma İmparatorluğu
4. yüzyılda Hristiyanlığı resmi din olarak kabul etmiştir[2]. Roma topraklarında, vaad ettiği eşitlikten dolayı Hristiyanlığı ilk kabul edenler köleler olmuştur. Bu dönemde Hristiyanlığı benimseyenler ağır zulümlere maruz kalmıştır. Daha sonra Roma Devleti “Milano Fermanı”[3] ile Hristiyanlığı serbest bırakmıştır. Hristiyanlık 381’de Roma İmparatorluğu’nun resmi dini ilan edilmiş ve putperestlik yasaklanmıştır. M.S. 400-800 yılları arsında yaşanan Kavimler Göçünün ardından Roma İmparatorluğu Doğu ve Batı olarak ikiye ayrılmış, Batı Roma İmparatorluğu yıkılmıştır. Romanın yıkılmasının ardından Feodalite[4](derebeylik) yayılmaya başlamış bunun sonucunda merkezi krallıklar zayıflamış, bütünlük parçalanmış ve Papanın gücü artmıştır. Orta Çağda ellerindeki metinlerin birbirinden farklı olması  Hristiyanlığın, Protestanlık ve Katoliklik olarak ikiye parçalanmasına sebep olmuştur. Roma’da katolikliğin temsilcisi olarak karşımıza Papa çıkmaktadır. Avrupa’da yaygın  olan katoliklik  sayesinde Papa dini ve siyasi otorite sağlamaktadır. “Kilise otoritesini doğrudan Tanrı’dan aldığını  iddia etmiş ve Tanrı  tarafından otoritenin Aziz Paul[5]’a verdiğine inanılmıştır”[6].                    

Bu dönemin temel özelliği hayatın din etrafında şekillenmesi ve Hristiyanlığın kurumsallaştırılması olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu dönemde kilisenin halka aşıladığı genel düşünce tarzı dünya ve nimetlerinden uzak durulması yönünde olduğundan ruhun kurtuluşu için bedenin ihmal edilmesi görüşü ortaya çıkmış, vücud temizliği dahi dünyaperestlik sayılarak hamam ve kaplıcalar kilise tarafından kapattırılmıştır. Din adamları Avrupa’yı  gezmekte, halkın düşünce ve davranışlarını dini eğitim adı altında kontrol etmeye çalışmaktadır. Bu arada halkın dini duygularını sömürerek topladıkları para yardımlarıyla zenginliklerine zenginlik katmaktaydılar. Burada karşımıza çıkan tezat şudur ki din adamları halka mal mülk edinmenin caiz olmadığını söylerken kilise ve manastırlar bir iktisadi kuruma dönüştürülerek ruhban sınıfının kazançları artırılmaktaydı. Artık toplumun iliklerine kadar işlenmiş olan kilisenin, insan hayatında yer almadığı kısım bulunmamaktaydı. Öyle ki “Orta Çağ sanatında bütün estetik değerler kilise ve soyluların önerdiği dinsel dogmalara yöneliktir. Bin yıl süresince antik Yunan’ın düşünce ve kültür  yapısıyla biçimlenen ideal güzellik düşüncesi unutulmuştur. Sanat, dünya gerçeklerine kapalı, öteki dünyaya yönelik bir soyut anlayış içinde biçimlenmiştir[7]”.Krallara taç giydirme, senyörlere ünvanlarını verme, bölgede yaşayan insanları dinsel faaliyetlerden men etme  (enterdi) ve para karşılığında günah çıkarma, cennetten arsa satma (endüljans) gibi yetkileri bulunmaktadır
Bu  dönemde kilisenin elinde bulundurduğu güç bu kadarla kalmamış, askere gitmeme; vergi vermeme, eğitimi kontrol etme, mahkeme kurma gibi yetkileri de elde etmiş ve durdurulamaz bir hal almıştır. Savaş gibi yetkisinin olmadığı  konularda askerlere moral vererek etkisinin her alanda bulunmasını sağlamıştır. Kilise elinde bulundurduğu bu gücün devamlılığını sağlamanın yolunu dini duygularını sömürüp kandırdığı halkın düşünmesini yasaklamakta bulmuştur. “Döneme hakim olan skolastik felsefede doğrular yalnızca İncil’de aranmış; deney, gözlem, araştırma ve inceleme metodlarını yasaklamıştır”.[8]
Bu durum özgür düşüncenin gelişmesini engelliyor, bilimsel ve düşünsel alanda gelişmelere olanak sağlamıyordu. Bu sisteme karşı çıkan bazı insanlar ölüme kadar varan cezalara çarptırılmaktaydı. “Kilise öğretilerine karşı gelenler cadı olarak tanımlanıyordu. Nadir olarak aralarında erkekler ve çocuklar olsa da özellikle kadınlara cadılık algısı üzerinden politika yürütülüyordu”[9]. “Düşünce alanlarında, kilisenin koyduğu kurallar geçerliydi ve buna aykırı düşünceleri dile getirmek mümkün değildi. Bu durum kişisel yaratıcılığın ön plana çıkmasını engelliyordu”[10].Bu dönemde kurulan Engizisyon Mahkemeleri[11] bu tür suçlamalarda insanların ağır işkencelere maruz kaldığı bir kurum olmakla kalmamış, 300 yıl boyunca Avrupa’da terör estirmiştir. “Katolik kilisesinin bu kural tanımaz, vahşi tutumu hem krallıklar hem halk arasında homurdanmalara neden olmaya başlamıştı. Kilise artık gerçek bir inanç temsilcisi sayılmıyor, daha çok politika ve dünya işleriyle ilgilenen bir kurum olarak görülmeye başlanıyordu”[12].Sadece Kilise mensuplarına, ruhbanlara söz hakkı tanıyan bir sistemin yürürlükte olduğu Ortaçağ'ın diğer bir adı da bu nedenle "karanlık çağ" olmuştur”[13].

Orta Çağ’da Avrupa toplumu üzerindeki etkisi azımsanamayacak kadar çok olan kilisenin bu tavırları, dinde teselli arayan tabakalarda belirsiz bir özleyişe neden olmaktaydı.“Kilisenin bu soysuzlaşmış haliyle aracılığı yapamadığına inanılmaktaydı”[14]Kilisenin halkın dini duygularını kullanıp bilimsel gelişmelerin önüne geçmesi, gelecekte Aydınlanma çağının ortaya çıkmasıyla temellerinin derinden sarsılmasına ve halkın güvenini kaybetmesine neden olacaktır. 1300 ve 1550 yılları arasında doğmuş ve 250 yıl sürmüş olan Rönesans yeniden doğuşun, Avrupa kültüründe radikal değişimlerin çağıdır. “Avrupa’daki dış etkenlerin yanı sıra iç etkenler de Ortaçağ Avrupası’nın gelişme bakımından kırılma noktası yaşamasına ön ayak oldu. Siyasi ve kurumsal olarak büyük bir istikrarsızlık sergileyen Ortaçağ Avrupası bilim ve kültürel olarak da sekteye uğramıştı. 11. yüzyılın sonu itibarıyla ekonomik ve ekonominin getirdiği bir kentselleşme olgusu Avrupa’yı canlandırdı ve bilimsel faaliyetleri başlattı”[15].İlk defa İtalya’da tüccarların maddi desteğiyle kilise dışındaki düşünürlerin öncülüğünde ortaya çıkan ve tarihçilerin “Rönesans” diye adlandırdıkları düşünce hareketi kurtuluşa ermek için dünyaya sırt çevirmeyi öğütleyen hayat anlayışını köklü bir biçimde değiştirerek, yaygınlaştırdığı bireyci yaşam tarzıyla , Hristiyanlık öncesi Antik Yunan ve Roma Uygarlığına ilgiyi canlandırmıştır”.[16]  “Rönesans düşünce, kültür üzerinde seküler etki, ulus devletin oluşumu ve ticaret ve alım satım üzerine kurulu kent ekonomileri üzerine kurulmuştur”.[17] Rönesansın getirdiği özgür düşünce sistemiyle bilim, sanat ve edebiyat alanlarında gelişmeler yaşanmış kilise ve din adamları hümanistler tarafından eleştirilmiştir. Rönesansın getirileri, Hristiyanlığın bozulması, dinin çıkarlar için kullanılması ve kilisenin halka zulmetmesiyle Reform hareketlerinin ortaya çıkmasını tetiklenmiştir. Matbaanın kurulmasıyla İncil Latince’den İngilizce, Fransızca ve Almanca gibi ulusal dillere çevrilmiş böylece insanlar, din adamlarının söyledikleriyle İncil’de yazanların birbiriyle uyuşmadığını görmüşlerdir. Avrupa’da mezhep birliği bozulmuş, Calvinizm, Protestanlık, Anglikanlık gibi yeni teolojiler ortaya çıkmıştır. Tüm bunların sonucunda din adamları kilisenin itibarını düzeltmeye çalışmışsa da halkın güveni sarsılmıştır. Eğitim sistemi din adamları ve kilisenin elinden alınarak laik sisteme geçilmiş, böylece kilisenin eğitim ve bilim üzerindeki etkisi sona ermiştir. Eğitim sisteminin din adamlarının elinden çıkması, kilisenin öğretilerini yayamamasına ve en büyük dayanaklarından birini kaybetmesine neden olmuştur. “Buna göre benimsenen laiklik ilkesi de, dini kamusal alandan dışlamayı değil, tam anlamıyla din ve vicdan hürriyetini temine yönelik devletin bir tutumu olarak işlev görmektedir”[18].
                                                                
                                                          SONUÇ
Çalışmada da belirtlildiği gibi Orta Çağ’da Kilise, Batı Roma İmparatorluğu’nun yıkılışı ve Rönesans arasında manevi açıdan yıkılmaya yüz tutmuş bir köprüydü. Avrupa’nın bugünkü halini almasında bir dönüm noktası olan Orta Çağ, bilimle uğraşan insanların “cadı” olarak adlandırılmasından bugün bulunduğu noktaya kilisenin gerici ve baskıcı tavırlarına göz yummayan aydın insanlar tarafından getirildi. Sekülerleşme, Marksizm gibi kavramların ortaya çıkmasına bu dönemde yaşanan olaylar vesile olmuştur. Bu bakımdan Orta Çağ birçok şeyin dönüm noktası olarak adlandırılabilir. Halkı kendi menfaatleri ve iplerini elinde bulunduran dış güçlerin menfaatleri uğruna kullanan kilise bu dönemin siyasi ve sosyal yapısını etkisi altına almaktaydı. Gelişmeden uzak olan, vebanın yaygın olduğu, savaşların ve sivil isyanların yaşandığı, bilimin geride kaldığı, Tanrı korkusunu insanları tesir altına almak için kötüye kullanıldığı bu karanlık çağ, Rönesans ve Reform hareketleriyle son bulmuştur. Halkı bu denli avucunda bulunduran kilise aydınlanma çağından sonra siyasal sistemin dışına çıkarılmış ve toplum üzerindeki etkisini yitirmiştir. 

KAYNAKÇA:
   MAKALELER:
·         Hakan OLGUN, Katolik kilisesinin endüljans uygulaması ve Protestan reformuna etkisi,  DergiPark, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı 18,  Ss. 327-346
                              
·         Segah TEKİN, Esra Banu SİPAHİ, Kent, yönetim. Din, siyaset ve düşünce bağlamında orta çağ avrupasına ilşkin genel bir değerlendirme, Segah TEKİN. Esra Banu SİPAHİ,Tarih Okulu Dergisi, Mart 2014, yıl 7, sayı 17, ss.189-219

·         Tuncay İMAMOĞLU, Orta Çağ Batı Dünyasında Din-Siyaset İlişkisi ve Sekülerleşme Seyrine Genel Bir Bakış, Marife, yıl 1, sayı 2, ss. 99-106
      
                WEB SİTELERİ:
·         Abdurrahmanakbilmez.blogspot.com
·         Omcakl8.tripod.com/eodev/ortacag.htm
·         www.wikisitesi.com
·         www.tarih34.com
·         İstiraki.blogspot.com
·         Uguroral.com.tr
·         Makaleler.com



[1] Kent, Yönetim, Din,Siyaset ve Düşünce Bağlamında Orta Çağ  Avrupasına İilşkin Genel Bir Değerlendirme
[2] Tarihportali.net
[3] Milano Fermanı Roma imparatorluğunda Hristiyanlığa karşı hoşgörüyü resmileştiren Haziran 313’te
Licinius’un Doğu Roma’da yayımladığı ferman.
[4] Feodalite,siyasi ve askeri gücü elinde bulunduran toprak mülkiyetine sahip olan derebeyler ve bu sınıfa bağımlı olan kölelerin oluşturduğu idari düzen.
[5] Pavlus ya da Tarsuslu Pavlus, Pavlik Kiliselerin kurucusu Hristiyan misyoner.
[6] http://www.acikders.org.tr/mod/resource/view.php?id=1774
[7] https://dtgultekin.wordpress.com/2008/02/27/orta-cag-sanati/
[8] Abdurrahmanakbilmez.blogspot.com
[9] https://m.aksam.com.tr/roportaj/avrupanin-karanlik-yuzu-ortacag/haber-706782
[10] www.tarih34.com
[11] 1231 yılında Papa 9. Gregorius tarafından Fransa’da Toulouse da kilise ve dine aykırı davrananları
cezalandırmak için kurulmuş mahkemelerdir.
[12] Uguroral.com.tr
[13] http://www.e-tarih.org/makaleler.php?sayfa=makaledetay&makaleno=1289
[14] Macit GÖKBERK, Felsefe Tarihi, Remzi Kitabevi, 5. Basım, İstanbul, 1985, s.200-201
[15]Havva SEBETÇİ , Sosyal ve kültürel araştırmalar dergisi, 11-12 yüzyıllarda Orta Çağ Avrupası’nın eğitime genel yaklaşımı
[16] Orta Çağ Batı Dünyasında Din Siyaset İlişkisi ve Sekülerleşme Seyrine Genel Bir Bakış
[17] http://yunus.hacettepe.edu.tr
[18] Orta Çağ Batı Dünyasında Din Siyaset İlişkisi ve Sekülerleşme Seyrine Genel Bir Bakış


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder