FRANSIZ DEVRİMİ VE OSMANLIYA
ETKİLERİ
İrem Nur Kınay
Şehit Adil Büyükcengiz AİHL 11-A No:52 Yıl: 2018
GİRİŞ
“Devletler de tıpkı insanlar gibi doğar,
büyür, yaşlanır ve ölürler.” / İbn-i Haldun’un [1]bu
sözünden yola çıkarak Osmanlı Devleti’nin ölümünde diğer dünya ülkelerinin
nasıl rol oynadığını inceleyeceğiz. Asıl konumuz Avrupa yeni devrimler ile
gelişirken Osmanlı bu yeniliklere ayak uydurup gelişen dünya ülkeleri arasında
olabiliyor mu? Bu çalışma Osmanlının son döneminde yazılmış olsa belki bu
sorunun cevabını bilemezdik ama şu an 21. Yüzyıl da olduğumuza göre kesin bir
cevap ile Osmanlı devrimlerden olumsuz etkilendi ve ölümü gerçekleşti
diyebiliyoruz. Güçlü bir devlet olan Osmanlı Avrupa’nın karanlık çağından [2]uzak
dönemin tıp, bilim, sanat, mimari gibi alanlarında gelişmiş bir konumdadır.
Peki nasıl oldu da Osmanlı bu kadar güçlüyken ve karşısında kendisinden siyasi
ve ekonomi dahil olmak üzere bütün alanlarda geri kalmış Devletlere yenik düştü.
Osmanlının ölümünde etkili olan devrimleri inceleyerek iç ve dış güçlerin
bağıntılarından yola çıkacağız. Bu çalışma Karanlık Çağın Osmanlıyı nasıl
etkilediğini incelemiş tespitlerini kaynaklar vasıtası ile gerçekleştirmiş ve
analizlerini objektif, dönemin şartlarını göz önünde bulundurarak yapmıştır.
1)
FRANSIZ DEVRİMİ (İHTİLALİ):
Fransız
devrimini incelemek için önce devrimin sebeplerini ayrı ayrı tespit ederek
devrimin ilk önce Fransa ve komşu ülkelerini nasıl etkilediğini ardından
Osmanlıyı nasıl etkilediğini bilmek gerekir. Fransız Devrimi dünya çapında 10
yıllık hızlı bir değişime sebep olmuştur. 1789-1799 yılları arasında birçok
siyasi karışıklık ve insan ölümleri meydana gelmiştir. Halk ve devlet arasında
büyük anlaşmazlıklar çıkmış ve tüm dünyayı etkileyen değişimler birbiri ardınca
tarih sahnesinde boy göstermiştir. Halk toplumda din adamlarının ve soylu
sınıfın baskısından artık tükenmiş ve buna dayanamayacak hale gelmişti. Din
adamları insanların dini duygularını sömürüyor bunu ticarete dökerek zengin
şartlara sahip oluyorlardı. Halkın üst sınıflara hıncı giderek artıyordu.
Burada halkın refah seviyesinin düşük olduğunu görüyoruz. Üstelik soyluların ve
devlet adamlarının vergi vermeme devletteki önemli yerlere ve görevlere sahip
olma gibi ayrıcalıkları vardı.
Fransız
Devriminin bir başka sebebi olan aydınlanma düşüncesi [3]17.
Yüzyıldan itibaren akıl ve bilim ile öne çıkıyordu. Fransa'da daha çok siyaset
üzerinde etkisi oldu. Dönemin etkili düşünürleri bazı fikirler ortaya koydular.
Bu fikirler Kral’ın yetkilerinin sınırlandırılmaya başvurulması, kanunların
şartlar ve kişilerin fikirleri doğrultusunda değişikliği uğramaması, halkın
egemenliği ve üstünlüğü, eşitlik, insan hakları, kadın hakları ve özgürlük gibi
başlıca herkesin sahip olması gereken temel hususlardı. Bu fikri kabullenmek
halk için hiç de zor olmadı. Eğitimli olarak adlandırabileceğimiz kesim ise
entelektüel kişilikleri ile devrimin getirdiği düşünceleri çabucak
kabullendiler.
Halkın
eğitimli kesiminin bu fikirleri benimsemesinin diğer bir nedeni ise 1600’lü
yılların sonunda yani neredeyse 100 yıl önce İngiltere’nin bu fikirleri çoktan
ülkenin mutlak düzeni haline getirerek monarşi[4]
Rejimine geçmişti. ABD’de ise 1776 yılında krallığın olmadığı demokratik bir
cumhuriyet rejimi kurulmuştu. Fransa'da ki aydın kesim bu ülkelere gıpta ediyor
ve onlara sürekli olarak saygı duyuyorlardı. Bunların hepsi yüksek sesle
söylense de din adamları ve soylu kesim halkın tüm bu itirazlarını geri
çeviriyor bunlarda köklü herhangi bir değişim yapılmasında engel oluyordu.
Devrimden
önce Fransa'da ekonomik kriz yaşandı gıda fiyatları yükseldi. Halkın
memnuniyetsizliği de giderek artıyordu. Burada artık ihtilalin başlangıcının
ilk adımını atmasını sağlayan dönemin parlamentosu devreye giriyor. Edatsa Généraux
[5]olarak
bilinen Türkçe manası Genel Meclis olan Parlamento yüzyılı aşkın süredir
toplanmıyor sadece adı biliniyordu. Edatsa Généraux ‘un toplanma sebepleri ise tükenen
devlet hazinesini tekrar eski haline getirmek istediler fakat bir sorun vardı
bunu yapabilmek için vergilerin arttırılması gerekiyordu oysa bu meclisin
üyeleri halktan gelen yöneticileri ve bu yola başvurmak istemediler durumun
vahimliği ile karşı karşıya kalınca yeni bir anayasa çıkarmaya karar verdiler
Kral ilk aşamada izin vermese bile mecliste Din adamlarını temsil eden
üyelerinde halka destek vermesiyle Kral geri adım atmak zorunda kaldı.
Bu gelişmeler ile artık gerçek bir meclise
sahip olan Fransız halkı meclisin anayasa çıkarmasını bekleyecekti. Kral 16.
Lui [6]durumu
kontrol altına almak için askeri önlemler almaya başladı. Ancak bu durum Paris
halkında büyük bir öfke uyandırdı. Halk topyekûn Paris’te hapishane olarak
kullanılan Bastille Kalesine[7]
saldırdılar. Bu olaylardan sonra kontrol Kralın elinden geçti. Millet Meclisi
hızlı bir biçimde rejimi değiştirecek adımlar atmaya başlamıştı. İnsan ve
Vatandaş Hakları Bildirgesi ilan edildi. Soylular ve din adamları sınıflarının tüm
ayrıcalıkları kaldırıldı. 1791 yılında Anayasa ilan edildi ve Fransa meşruti
monarşi haline geldi. Bu bildirgenin maddeleri şu şekildeydi:
·
İnsanlar, haklar
yönünden özgür ve eşit doğarlar ve yaşarlar. Sosyal farklılıklar ancak ortak
yarara dayanabilir.
·
Her siyasal toplumun
amacı, insanın doğal ve zamanaşımı ile kaybedilmeyen haklarını korumaktır. Bu
haklar; özgürlük, mülkiyet, güvenlik ve baskıya karşı direnmedir.
·
Egemenliğin özü esas
olarak ulustadır. Hiçbir kuruluş, hiçbir kimse açıkça ulustan kaynaklanmayan
bir iktidarı kullanamaz.
·
Özgürlük, başkasına
zarar vermeyecek her şeyi yapabilmektir. Böylece her insanın doğal haklarının
kullanımı, toplumun diğer üyelerinin aynı haklardan yararlanmalarını sağlayan
sınırlarla belirlidir. Bu sınırlar ise ancak yasa ile belirlenebilir.
·
Yasa ancak toplum için
zararlı fiilleri yasaklayabilir. Yasanın yasaklamadığı bir şey engellenemez ve
hiç kimse yasanın emretmediği bir şeyi yapmaya zorlanamaz.
·
Yasa, genel iradenin
ifadesidir. Tüm yurttaşların, bizzat ya da temsilcileri aracılığı ile yasanın
yapılmasına katılma hakları vardır. Yasa ister koruyucu, ister cezalandırıcı
olsun herkes için aynıdır. Tüm yurttaşlar yasa önünde eşit olduklarından,
yeteneklerine göre her türlü kamu görevi, rütbe ve mevkiine eşit olarak kabul
edilirler, bu konuda yurttaşlar arasında erdem ve yeteneklerinden başka bir
ayırım gözetilmez.
·
Bir kimse, ancak yasanın
belirlediği hallerde ve yasanın öngördüğü şekillere uyularak suçlanabilir,
yakalanabilir ve tutuklanabilir. Keyfi emirler verilmesini isteyenler, keyfi
emirler verenler, bunları uygulayanlar ya da uygulatanlar cezalandırılır. Ancak
yasaya uygun olarak yakalanan, yasaya uymaya çağrılan her yurttaş anında itaat
etmelidir, direnirse suçlu olur.
·
Her insan suçlu olduğuna
karar verilinceye kadar masum sayılacağından, tutuklanmasının zorunlu olduğuna
karar verildiğinde, yakalanması için zorunlu olmayan her türlü sert davranış
yasa tarafından ağır biçimde cezalandırılmalıdır.
·
Hiç kimse inançları
nedeniyle, bunlar dini nitelikteki inançlar olsa bile, tedirgin edilmemelidir;
meğer ki, bu inançların açıklanması, yasayla kurulan kamu düzenini bozmuş
olsun.
·
Düşüncelerin ve
inançların serbest iletimi insanın en değerli haklarındandır. Bu nedenle her
yurttaş serbestçe konuşabilir, yazabilir ve yayınlayabilir, ancak bu özgürlüğün
yasada belirlenen kötüye kullanılması hallerinden sorumlu olur.
·
İnsan ve yurttaş
haklarının güvenliği bir kamu gücünü gerektirir, bu nedenle bu güç herkesin
yararı için kurulmuştur, yoksa bu gücün emanet edildiği kişilerin özel
çıkarları için değil.
·
Kamu gücünün devamını
sağlamak ve idarenin masraflarını karşılamak için herkesin bir vergi vermesi
kaçınılmazdır. Vergi tüm yurttaşlar arasından olanakları oranında eşit olarak
dağıtılır.
·
Tüm yurttaşların bizzat
ya da temsilcileri aracılığı ile verginin gerekliliğini belirlemeğe,
vergilemeyi serbestçe kabul etmeye, vergi gelirlerinin kullanılmasını gözlemeye
ve verginin miktarını, matrahını, tahakkuk biçim ve süresini belirlemeye hakkı
vardır.
·
Toplumun tüm kamu
görevlilerinden, görevleriyle ilgili olarak hesap sormak hakkı vardır.
·
Hakların güven altına
alınmadığı kuvvetler ayrılığının yapılmadığı bir toplumda Anayasa yoktur.
·
Mülkiyet dokunulmaz ve
kutsal bir hak olması nedeniyle, yasa ile belirlenen kamu ihtiyacı açıkça
gerekmedikçe ve adil ve peşin bir tazminat ödenmedikçe, kimse bu haktan yoksun
bırakılamaz.
Fransa büyük mücadeleler
sonucu bildirge ile istediği yönetim şeklini kabul ettirdi.
1) FRANSIZ
DEVRİMİNİN OSMANLIYA ETKİLERİ:
A) MİLLİYETÇİLİK
AKIMININ OSMANLI’YA ETKİSİ:
Fransız ihtilalinin ardından ulus-devletine sahip devletler
ortaya çıktı. İlk önce Avrupa'da yayılan bu akım Osmanlı ya hızlı bir şekilde
ulaştı çünkü Osmanlı birçok etnik kökeni bir arada yaşatan bir devletti. Ülke
içinde bu etnik grupların çatışmaları başladı. Bu durum iç karışıklara neden
olduğu için dağılmayı hızlandırdı. İlk önce kendini balkanlarda gösteren
milliyetçilik akımı Yunanistan, Sırbistan, Romanya ve Bulgaristan başta olmak
üzere birçok toprağını Osmanlıdan ayırdı.
Fransız İhtilalinin meydana getirdiği akımlar 19. Yüzyılın
sonlarına doğru Türk aydınlarını da etkiledi. Gerek Avrupa’da öğrenim görürken
oradaki milliyetçilik akımlarından etkilenmeleri, gerekse Osmanlı Devleti'nde
azınlıkların meydana getirdikleri aynı amaçlı ayaklanmalar Türk aydınlarının
önce kültürel nitelikte başlayan ve daha sonra siyasallaşan milliyetçilik
anlayışını ortaya çıkardı.
Türkçülük[8]
adı altında başlayan bu akım Millî Mücadelede Atatürk tarafından ulusal birlik,
beraberlik, vatan ve millet sevgisi anlayışıyla harekete geçirildi. Bağımsızlık
kazanıldıktan sonra Atatürk, kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’ni bir milli devlet
haline getirmek için siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel alanlarda köklü
inkılaplar yaptı.
B)
DEMOKRATİK FİKİRLERİN OSMANLIYA ETKİLERİ:
Fransız ihtilali ile özgürlük, eşitlik, insan ve kadın
hakları, anayasal düzen, laiklik gibi fikirler dünyaya yayılmaya başladı.
Osmanlı bir kısmını kendi halkından dolayı bir kısmını ise dış güçlerin
baskılarıyla kabullenmek zorunda kaldı. Ortalama 600 yıllık yönetim hayatı
boyunca adaletsizlikler ya da insanlara zulüm gibi özgürlüğü, kişilerin yaşam
haklarını ihlal eden şeyler olmadığı halde Osmanlı kendi adalet ve İslam'ın
yönettiği kuralları bırakarak batının anayasal düzenlemelerini kabul etti.
Aslında kabul etmek zorunda kaldı. Bunu yapmaması demek keskin ve yanlış bir
eleştiri olacaktır. Çünkü dönemin şartlarında yenilik yapmak zorunda kalmıştı
halk Batıya gıpta ediyor edebiyatını, mimarisini bir an önce benimsemek
istiyorlardı konaklardan apartmanlara geçişler başlamıştı. Ancak şimdi
yabancıların gözünden Osmanlının sosyal hayattaki düzenine göz atacağız.
Fransız müellif Motray, 1700′lerdeki Osmanlı Müslümanlarının
harama karşı duyarlılığını şöyle anlatıyor:
“Türk dükkânlarında hiçbir zaman tek meteliğim
kaybolmamıştır. Ne zaman bir şey unutsam, hiç tanımadığım dükkâncılar arkamdan
adam koşturmuşlar, hatta birkaç kere Beyoğlu’ndaki ikametgâhıma kadar
gelmişlerdir.”
Fransız generallerden Comte de Bonneval ise, ecdadımızın
doğru ve dürüstlüğüne ithaf en şu hükmü veriyor:
“Haksızlık, murabahacılık,[9]
inhisarcılık [10]ve
hırsızlık gibi suçlar, Türkler arasında meçhuldür… Öyle bir dürüstlük
gösterirler ki, insan çok defa Türklerin doğruluklarına hayran kalır.”
Meşhur Fransız edibi Pierre Loti de şöyle der:
“Dünyanın hiçbir evinde, bir erkek hanımına bu derece saygılı
ve hayran olamaz! Bu gerçeğin sırrı, Türk evinin, kadını tarafından
hazırlanışındadır. Evin sahibesi olan kadının giyinişi, başındaki
örtüden ayaklarında bulunan nefis işlemeli kumaşlı terliklere kadar ahenk
içindedir. Kadın evine o kadar düşkün, temizliğine o kadar meraklı, kocasının
ev hasretini giderecek öylesine bir zekâ ve eğitime sahiptir ki, evin erkeği
akşamüzeri büyük bir hasretle kapıdan girer. Kadının temizliği maddi planda bir
çiçek kadar saftır. Bu madde temizliği kadının nefsi tezkiyesi temizliğinden
gelir. O kadın içki, kumar ve dış dünyayı bilmez. Kavga gürültü nedir bilmez.
Gönlünü Allah'a, kocasına, çocuklarına bağlar. Zihnini fuzuli şeylerden
koruduğu için rahat ve huzurludur. Dolayısıyla ahlâklıdır. Böyle olunca
yuvasının hürmete şayan, şerefli bir unsuru olur...”
Ancak
tüm bu hoşgörü ve adalet Osmanlının batıya ayak uydurma kararına engel olmadı 1839
yılında Tanzimat Fermanıyla kendini göstermeye başladı. Tanzimat fermanı ilk
kez bazı kavramları içermesiyle Osmanlı halkında büyük ilgi uyandırdı. Can ve
mal güvencesi, özel mülkiyetin dokunulmazlığı, herhangi bir suçun yargılama
olmadan ağır cezaların verilmemesi gibi kimi Osmanlıda olan kimi de olması
dahilinde Osmanlının düzeninin bozulmasına sebep olan maddeler içeriyordu.
19.
Yüzyılın ortalarında çıkan genç Osmanlılar hareketinde Fransız ihtilalinin
etkileri görünüyordu. Aydınlar arasında demokratik fikirlerin gelişmesi ve bazı
dış etmenler sonucunda 1876 yılında ilk Osmanlı anayasası yani Kanun-i Esasi[11]
yapılarak meşruti monarşi yönetim şekline geçildi.
İlk Osmanlı meclisi olan Meclis-i Mebussan
toplanmıştır. 1878 yılında Anayasa Sultan II. Abdülhamit tarafından askıya
alınmıştır. Bu dönemde ortaya çıkan Jön Türk hareketiyle yeni fikirler aydın
kesim içinde yayıldı. 1908'de anayasa yeniden yürürlüğe konulmuş ve Meclis-i Mebussan
tekrar açılmıştır. Bu dönemde II. Meşrutiyet Çağı denilmiştir.
Fransız
ihtilalinin Osmanlı Devleti üzerindeki etkisi II. Meşrutiyet dönemindeki
politik söylemde kendini gösterir. Fransız İhtilalinin sloganı olan” Özgürlük,
Eşitlik, Kardeşlik” ifadesini bu dönemdeki yayınlarda çokça rastlamaktayız.
SONUÇ:
Tüm
bu bilgiler ışığında Osmanlı dönemin gerekliliğinden ötürü Tanzimat fermanıyla
değişimi kabul etmiştir. Şu an ki Türkiye koşullarında Amerika ve Avrupa’nın bu
kadar rol model alınmasının ilk tohumları 18. Ve 19. Yüzyılın başlarında
gerçekleşmeye başladı diyebiliriz. Bu çalışmada gerek kişiler ve gerek
devletlere hiçbir suçlama yapılmamıştır.
Gerekli makale, internet sitesi, video ve
kitaplardan alınan bilgiler şahsımın görüşleriyle belirtilmiştir. Günümüzde
hala tartışma konusu olan Osmanlının zaman içinde parçalanmasının bir nedeni
olarak gördüğüm Fransız devrimi Osmanlıyı belki de en çok yıpratan dış
güçlerden biridir. Unutulmaması gereken en önemli çıkarım şudur ki 600 yıllık
bir devleti yıpratan batı günümüz Türkiye Cumhuriyeti’ni de aynı hüsrana sürükleyebilir.
Öneri
olarak söylenebilecek tavsiye ise tarihin sürekli tekrarlanmasından ötürü
geçmişimizi çok iyi bilmeli ve aynı tuzaklara bir daha düşmememiz gerektiğidir.
İnsanlık var olduğundan beri başka insanların yaşadıklarından ders çıkarmak günümüzde
de Tarih için kesinlikle yapılmalıdır. Bu bizim bulunduğumuz topraklar üstünde
kalıcılığımızı arttıracak etkili bir faktördür.
KAYNAKÇA:
Kitap:
Eric, Hazan[12]:
Fransız Devrimi Tarihi,2015, çev. Nazlı
Ceyhan Sümter, Say yayınları.
Michel, Vovelle[13]:
Gençler İçin En Güzel Fransız Devrimi,2018, çev. Yonca Aşçı Dalar, Türkiye İş
Bankası Yayınları.
Ayferi Göze,[14] Siyasal
Düşünceler ve Yönetimler, İstanbul: Beta, 1986.
S.564-566.
Tanilli, Dünyayı Değiştiren On Yıl,
s.24-27 ve M. Mathiez, akt. Gaxotte, s.19; ayrıca Gaxotte, s.20 vd.
Makale:
Adadağ, Özgür[15]:
Fransız Devriminin Evrenselliği,
Muh.Düş,2007.
Mardin, Şerif[16]: Fransız Devriminin Osmanlı İmparatorluğu
Üzerindeki Etkisi,1989.
DERGİ:
Bilim ve Gelecek, Büyük Fransız Devrimi, 89. Sayı
İnternet:
http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_content&view=frontpage&Itemid=1
(Erişim tarihi 20.12.2018, 23:11)
(Erişim tarihi 19.12.2018, 20:42)
https://www.academia.edu/
(Erişim tarihi 19.12.2018, 19.27)
[1] Ebu Zeyd Abdurrahman bin Muhammed bin
Haldun el Hadramî veya tanınan kısa adıyla İbn-i Haldun, modern
historiyografinin, sosyolojinin ve iktisatın öncülerinden kabul edilen 14.
yüzyıl düşünürü, devlet adamı ve tarihçisi. Köklü bir aileden geldiği için iyi
bir eğitim aldı.
[2] Karanlık Çağ, geleneksel olarak Orta Çağ'a
atıfta bulunan ve Batı Roma İmparatorluğu'nun çöküşünden sonra Batı Avrupa'da
demografik, kültürel ve ekonomik bir bozulmanın meydana geldiğini öne süren
tarih dönemselleştirmesidir.
[3]
Avrupa 'da düşünce alanında en köklü değişimlerin yaşandığı
dönem XVIII. yüzyıldır. Buyurucu ve değişmez kurallar ortaya koyan dinsel
inanışlara ve bunlardan kaynaklanan skolastik (dogmatik) düşünceye karşı;
aklın, deneyimlerin, kuşku ve araştırmaların ön plana çıkarılmasıdır.
Siyasal gücün bir tek kişinin elinde bulunduğu
ve yönetimin genellikle kalıt yoluyla aile bireylerine geçtiği devlet biçimi.
[5]
États généraux yani Genel Meclis Fransa'da Fransız Devrimi'nden
önceki dönemde görev yapmış bir parlamentoydu.
[6] XVI. Louis, 1775-1792 yılları arasında
Fransa kralıdır ve Marie Antoinette'nin kocasıdır. Louis Capet olarak da
bilinir. 21 Ocak 1793 tarihinde giyotinle idam edilmiştir. Louis saltanatının
ilk bölümünde Aydınlanma idealleri doğrultusunda Fransa'da yaptığı reformlarla
damga vurmuştur.
[7]
Bastille resmi olarak Bastille Saint-Antoine —Number 232, Rue
Saint-Antoine— olarak bilinen Paris'teki hapishane. Fransız Devriminin
başladığı nokta olarak bilinir. 18 yüzyıl sonlarında hapishane taşları yerinden
sökülerek yıkılmıştır. Bu taşlar daha sonra Concorde Köprüsü yapımında
kullanılmıştır.
[8]
Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında, Osmanlılık ve
İslamcılık akımları karşısında, Avrupa’daki ulusçu akımların da etkisiyle,
yeryüzündeki bütün Türkleri tek bir yurt ve tek bir bayrak altında
birleştirmeyi amaçlayan akım, Turancılık.
[9]
Bir malı aşırı kârla satma işi.
[11]1876 yılında yapılan Osmanlı imparatorluğunun ilk
anayasasıdır. Sultan ikinci Abdülhamit bu anayasayı 93 harbi yenilgisinden
sonra yürürlükten kaldırmıştır.
[12] Cerrah, yazar, çevirmen ve yayıncıdır.
[14]
Profesör
Doktor , Yazar.
[15]
Galatasaray
Üniversitesinde Doçent Doktor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder