25 Nisan 2019 Perşembe


TÜRK DEVLETLERİNDE HUKUKUN DOĞUŞU
                                                                                          Zehra TANŞU/ŞABKAL/11-A-2018

A.     GİRİŞ
B. ORTA ASYA TÜRKLERİNİN YAŞAM TARZI VE HÜKÜMDARIN YETKİSİNİN ŞEKİLLENMESİ
C.      ORTA ASYA TÜRKLERİNDE HUKUKUN ORTAYA ÇIKIŞ BİÇİMLERİ
D.     ORTA ASYA TÜRKLERİNDE KULLANILAN HUKUKİ TERİMLER
E.      HUKUK KURALLARININ ADALET ÜZERİNE KONULMASI
F.       SONUÇ

A.     GİRİŞ
  İnsan sosyal bir varlıktır. Sosyal bir yapının içerisinde doğar yaşar ve ölür. Bu, yaşamı boyunca kendisine sunulan hayat içerisinde birey olduğunu hissederek, buna bağlı olarak kendisinin ve çevresindekilerin yaşam kalitesi için bir özgürlük kısıtlamasına zaruri olarak ihtiyaç duymasına sebep olur. Yani insanlar yaratıldıklarından bu güne kadarki süreçte düzenli ve adaletli bir toplum yapısı için belirli kurallara bağlı kalmışlardır. Bu kurallara genel hatlarıyla “hukuk” denmiştir. Hukuk “haklar" anlamına gelir. TDK’ya göre, “Toplumu düzenleyen ve devletin yaptırım gücünü belirleyen yasaların bütünü”[1]  olarak ifade edilmiştir. Ziya Gökalp ise Türk adının anlamını “töreli, kanun ve nizam sahibi” olarak tanımlamıştır.

  Geçmişte Orta Asya'nın etkin bir gücü olan Türk Devleri de, toplumlar için bir ihtiyaç olan hukuki kurallara ve yasalara başvurmuşlardır. Yaşadıkları dönem ve hayat standartları gereği ile bunları yazıya dökmemiş ancak toplumda itaati sağlanacak boyuta getirebilmişlerdir. Bu otoriteyi ise “Töre" olarak adlandırmışlardır. Töre ise kelime anlamı olarak “Bir toplulukta, üyelerin belli bir olayı, kişiyi veya değeri ayırt edip sembolleştirmesi, bunların anlam ve öneminin güçlendirilmesi amacıyla düzenlenen hareket dizisi"[2] olarak tanımlanmıştır.
  
   B.ORTA ASYA TÜRKLERİNIN YAŞAM TARZI VE HÜKÜMDARIN YETKİSİNİN ŞEKİLLENMESİ
  Türkler, coğrafi koşullar gereği bozkır ya da göçebe kültürü ile tarih sahnesine çıkmışlardır. Zor kış şartları ve kurak yazların yanı sıra göçebe olarak hayat sürmeleri göz önüne alındığında devlet teşkilatının kurulabilmesi bir toplumun gelişmişlik düzeyini belirleyebilir. Zira “Eski Yunan düşünürü Eflatun, “vahşi aile grupları" dediği  göçebe çobanların ilkel topluluklar olduğunu ve uygarlığa ancak tarım hayatı ile geçtiklerini iddia etmiştir.”[3] “Herhangi bir yaşam tarzının  şekillenmesinde, yaşanan bölge olanakları yön verici olur. Tarih öncesi devirlerde, Avrupa, henüz Cilalı Taş Devri'ni yaşarken, Anadolu ve Mezopotamya'da Maden Çağı yaşanması bundandır.”[4]
  Devlet kurmak, kamu hukuku meydana getirmeyi beraberinde kılar. Türklerin yüzyıllardır sağlam hükümler ihtiva eden kamu ve özel (aile) hukuk sistemleri vardır. Bunlara hemen hemen tüm Türk topluluklarında genel manasıyla “töre" denmiştir. Ve bu kurallar dönemin zor şartlarına rağmen başarıyla uygulanmıştır.

   Fuad Köprülünün de belirttiği gibi, “Devlet kurmak âmme müesseseleri yaratmak demek olduğuna göre, büyük Türk İmparatorluklarının kuvvetli teşkilât, yani sağlam hukukî müesseseler vücuda getirmiş olması pek tabiîdir”[5]

  Yazılı hale gelemediklerinden, bunlar hakkında kesin, sağlam ve ayrıntılı bilgilere maalesef sahip değiliz.

  Göçebe yaşam tarzı ülke yönetimini zorlaştıran bir faktör olarak kabul edilir. Ülkeyi her zaman disiplin ve düzen içerisinde bulundurmak, hukuk kurallarının uygulanmasını sağlamak hükümdarın en önemli görevlerindendir. Bu yetkinin coğrafi koşullara dayanması dışında eski Türk egemenlik anlayışı da belirleyici bir faktördür. Gök-Tanrı tarafından verildiğine inanılan bu yetki, hanedanın ortak malı sayılmış, bu ailenin devleti yönetmekle görevli olduğuna inanılmıştır. “Ailenim tüm erkek üyeleri devlet yönetiminde söz sahibiydi. Bu üyelerden biri Kağan seçilse bile, aslında diğerinin de devlet yönetme hakkı devam ediyordu.”[6] Bu ülkenin doğu-batı şeklinde yönetilmesinin sebeplerindendir. “Kağan, ailesinin erkek üyelerini ülkesinin çeşitli Kağan, ailesinin erkek üyelerini ülkesinin çeşitli bölgelerine yönetici olarak atar ve bu kişiler kendilerine verilen topraklar üzerinde dilediklerince bir yönetim gösterebilirler; istedikleri gibi hukuk kuralları oluşturabilir, vergiler koyabilir ve cezalandırma yetkilerimi kullanabilirlerdi. Kağan onların yönetim biçimlerine karışmazdı.”[7] Eğer kağan güçlü bir kişiliğe sahip ise kardeşleri arasında birliği sağlardı. Bu da kendisinin ülkesini iyi idare edebildiğinin kanıtı olarak kabul edilmiştir. Bunun zıttı olarak, hükümdar zayıf bir yapıya sahipse ve kardeşleri arasında birlik ve beraberliği sağlayamamışsa devletin parçalanmasının önü açılmış olur. Orta Asya Türk tarihinde birçok devlet hükümdarın kardeşleri arasında birliği saylayamamasına bağlı olarak yıkılmıştır.

   Yusuf Has Hacip’in  Kutadgu Bilig adlı eserinde bu konuya dair şu sözler geçmektedir.
“Beyler memleketi tanzim ve idare etmek, halkı düzene sokmak için atanmışlardır.”[8]
“Ey hükümdar! Sen bugün bir hekimsin. Halkın ise sana muhtaç olmanın bir hastasıdır.”[9]
“Tanrı bunu yarın sana sorar; orada kendini kurtaracak cevabı hazırla.”[10]
“Eğer sen bunlara ilaç vererek tedavi etmezsen, halk için bir hayat felaketi olursun.”[11]
“Sen her vakit doğrulukla hükmet, beylik kanun ile ayakta durur.”[12]
“Ey Bey! Gücün yettiği kadar kanunu tatbik et ve halkın hakkını vermeye çalış.”[13]
“Kanun sudur. Ey hakim! Memlekette uzun müddet hüküm sürmek istersen kanunu doğru yürütmeli ve halkı korumalısın. Kanun ile ülke genişler ve dünya düzene girer.”[14]

C.ORTA ASYA TÜRK HUKUKUNUN ORTAYA ÇIKIŞ BİÇİMLERİ
   Ortaya çıktıktan sonra uzun bir süre yazısız olarak varlığını koruyan töre, Uygurlar'a kadar devam etmiştir. Günümüze kadar varlığını koruyan en eski hukuk belgeleri ve mukaveleler Uygurlar'a aittir. “Bunlar yazılı metinler niteliğinde olmayıp, fertlerin kendi aralarında yaptıkları ya da bireylerin devletle olan ilişkilerini içeren yazılı akideler biçimindedir.”[15]
  Orta Asya Türk toplumunda hukuk kurallarının doğuşunu üç yoldan inceleyebiliriz

   C.1. Kağan Tarafından Hukuk Kurallarının Konması
  Kağan eski Orta Asya Türk hukukunda yasamanın en önemli organlarından sayılırdı. Gök-Tanrı’dan geldiğine inanılan egemenlik hakkına (kut) dayanır. “Eski Türk Orta – Asya devlet sisteminde kağanın hukuk kuralı koyma görevi, ülkeyi tanzim-idare etme ve halkı düzene sokma ödevinin bir sonucudur.”[16] Kağan ülkenin başına geçtiğinde yaşanılan durumlar, karşılaşılan sorunlar ya da törenin bozulması gibi  durumlarda, ülkenin nizamı için yeni kanunlar koyabilirdi. Örneğin Göktürk Devleti’nin kurucusu Bumin Kağan tahta oturduktan sonra Türk ulusunun töresini düzenlemiş ve dört tarafa yayılarak imparatorluğunu kurmuştur. Sonralarda Göktürk Devleti’ni eski günlerine bağımsızlığına tekrar kavuşturan Elteriş Kağan bozulan Türk töresini atalarının töresince tekrar diriltmiştir. Bu konuya dair olarak Orhun Yazıtlarında şu sözler geçmektedir. “...Amcam Kağan oturarak Türk milletini tekrar tanzim etti.”[17] “insanoğlunun üzerine ecdadım Bumin Kağan İstemi Kağan oturarak Türk milletinin ilmini tutuvermiş, düzenleyivermiş.”[18] Ve “...bu lan içindeki pek çok halkı ben düzene soktum.”[19]

   Bu cümlelerle birlikte Kağanın asıl görevini  ülkesini ve halkını adaletle idare edebilmesinin ancak kanunlara uygunlukla sağlanabileceği ifade edilmiştir. Bu ifadelerle dönemin şartlarında, zorlu yaşam koşullarında oluşturulan bir “Hukuk Devleti" anlayışının altı çizilmiştir.

   C.2. Kurultay Tarafından Hukuk Kurallarının Konması
   Eski Türklerde devletin en önemli organlarından sayılan Kurultay da törenin bir kaynağı sayılırdı. Orta Asya Türk topluluklarında Kurultay'a büyük önem verilmiştir. Bu Kurultay'a kağan, hanedan üyeleri, devlet erkanı, askerler (komutanlar), dini liderler, kanaat önderleri ve halk temsilcileri katılırdı. Yapılan bu toplantılarda devlet meseleleri, ticari ilişkiler, askeri konular gibi önemli meseleler konuşulur ve kararlar alınırdı. “Kurultayların önemli bir görevi de, Gök-Tanrı tarafından kut (egemenlik gücü) verildiğine inanılan ailenin üyeleri arasında yapılan kağan seçimiydi. Eğer vefat eden kağanın ailesinden yeni kağan seçilebilecek hiç kimse kalmamış ise, kurultayın yeni bir bey ya da kahramanı kağan olarak seçebilmesi mümkündü. Ayrıca bir savaşın kaybına neden olan, kağanlık görevinde başarı sağlayamayan, halkına refah temin edemeyen, kanunlara ve töreye aykırı hareket eden kağanın diğer hükümdar adaylarının veya kabile reislerinin çabalarıyla görevinden uzaklaştırılabilmesi, hatta öldürülebilmesi bile mümkündü.”[20]

   “Bunun tipik bir örneği Göktürk tarihinden verilebilir.692 yılında Kutluk Kağan’ın ölümüyle boşalan kağanlık tahtına oturan Kapgan Kağan, 24 yıl süren kağanlığı süresince Göktürk Devleti'ni her yönden geliştirmiş, Orta Asya’yı tamamen Göktürk hakimiyet altına almış ve devleti dönemin en güçlü devleti haline getirmiştir. Çin'i en fazla korkutan, en çok zafer elde eden Göktürk Kağanı olarak Kapgan Kağan’ın sert ve kararlı yönetimi , bir süre sonra ülke içinde çeşitli huzursuzlara sebep olmuş ve ülke içinde, bazen fetihleri de engelleyen isyanlara neden olmuştur. Bu arada Çin imparatorları da  Göktürk Devleti'ni zayıf tutmak için asi kabilelere sürekli destekte bulunmuş, onlara çeşitli hediyeler sunmuş ve bazı Çin unvanlarını bile vermekten çekinmemişlerdir. Sonunda Kapgan Kağan’ın asi bir kabile olan Bayırkular'ın şefi tarafından öldürüldüğü anlaşılmaktadır. Onun ölümünden sonra Göktürk tahtına, atadığı oğlu İnel geçse de Kutluk Kağan'ın küçük oğlu Kül Tegin amcasının bu atamasını tanımamış. İnel ve ailesini tümden ortadan kaldırarak ağabeyi Bilge Şad'ı kağan olarak tahta geçirmiştir.”[21]

   Kurultayların kağanın aldığı kararları denetleyici bir rol de üstlenerek kağanın egemenliğine bir sınır teşkil ettiği düşünülmektedir. Ünlü Göktürk hükümdarı Bilge Kağan'ın Göktürk şehirlerinin surlarla çevrilmesi ve Budizm ve Taoizm’in öğrenilmesi yolundaki ilk teklifin kurultay tarafından kabul edilmemiş olması bu konuda önemli bir örnektir.”[22]

   Orhun Yazıtlarında  ise bu konuyla ilgili şu sözler geçmektedir. “Beyler de ulusu da birbirine uygun imişler, o yüzden ülkeyi o kadar iyi koruyabilmişler, ülkeyi koruyarak yasalar düzenlemişler.”[23]
   Eski Türkler'de kurumsallaşıp gelenek haline gelen, zamanı belli olan üç kurultaydan bahsedilebilir. Bunlardan birincisi yılın ilk ayında yani Ocak ayında kağanın otağında yapılan ve daha çok dini niteliğe sahip olan bir kurultaydır. Bu toplantılarda atalara kurbanlar verilir, önemli idari kararlar alınırdı.

   İkinci olarak; “Yılın beşinci ayında toplanan ve “Büyük Kurultay" adı verilen kurultayda dini törenler yapılır, kurbanlar kesilir, Kağan'a bağlılık ve sadakat yemini edilirdi. Bu kurultaya katılmayan beyler Kağan'a isyan etmiş sayılırdı.”[24] “ Büyük Kurultay'da idari kararlar da alınır, ayrıca törede yapılması düşünülen değişiklikler tartışılırdı.”[25] İlk iki kurultayın ortak özelliği olarak kurultayın hukuk kuralları hazırlamasında ya da mevcut törede bazı değişiklikler yapılmasında yetkisi olmasıdır.

   Üçüncü kurultay ise sonbaharda, eylül ayında yapılan genel olarak savaş konusunun ön planda olduğu “Savaş ve Sayım" kurultayı idi. Yine kurbanların kesildiği ve dini etkinlikler yapılan kurultayda ayrı olarak asker ve at  sayımı yapılır, onların savaş kabiliyetleri test edilirdi. “Bu hazırlıkların yapılmasının temel nedeni, artık savaş zamanının gelmesidir, zira yerleşik ulusların ambarları dolmuştur.”[26]

   C.3. KENDİLİĞİNDEN ORTAYA ÇIKAN GELENEK GÖRENEK HUKUKU (YOSUN HUKUKU)
   Törenin oluşumuna kaynaklık eden bir diğer unsur Yosun Hukuku'dur. Toplumda geleneksel olarak yayılan, değer sayılan, yavaş yavaş kendiliğinden oluşan kurallar da töreden sayılırdı. “Eski Türklerde, özel hukuka dair kurallar, özellikle de Şahıs, Aile ve Miras Hukuku kuralları bu şekilde oluşmuştur.”[27] “Yine dinle alakalı konularda da yosun hukukunun uygulandığı görülmektedir.”[28]
   Töre nasıl oluşursa oluşsun hükümdar ve halkı bağlayıcı özellik taşımaktadır. Türkler o dönemlerde töresiz bir devlet düzeninin oluşamayacağını düşünmekteydiler. Bu sebepten ötürü asırlar boyunca atalarına, beylerine ve törelerine bağlı kalmaya önem vermişlerdir. Kutadgu Bilig’de Yusuf Has Hacip “Devlet silahla kurulur ancak kalemle ve yasayla yönetilir.”[29] diyerek törenin önemini vurgulamıştır.

   Yosun hukukunun da töreye kaynaklık etmesi, eski Türk halkının töresinin kültürleri ile bütünlük içerisinde olduğunu kendilerine uygun ve özgün bir hukuk sistemi kurduklarına kanıt olarak gösterilebilir.

   D. ORTA ASYA TÜRKLERİNDE KULLANILAN HUKUKİ TERİMLER
İl, El
Devlet
Budun
Millet
Yargucı
Yargıç
Toy, Kengeç
Meclis
Toygun
Meclis üyeleri
Aygucı
Başbakan
Buyruk
Bakan
Tarkan
Komutan
Tudun
Vergi denetçisi
Bitigci
Katip
   
E.HUKUK KURALLARININ ADALET ÜZERİNE KONULMASI
   Düzen için koyulan bu kuralların amaca ulaşması için “adalet" temel alınmalıdır. Kağanlar da bu konuya büyük önem vermişlerdir. Tabgaç Türk hükümdarı T’ai-vu “Ben devletim içinde küçüklerin haydutluk etmesine ve halkın ezilmesine göz yummam.”[30] Sözlerini söylemiştir.
   Adalet ilkesine dair Kutadgu Bilig’de önemli yerler bulunmaktadır. Özellikle eserin dört önemli kahramanlarından birinin adaleti temsil etmesi adaletin önemini vurgulamıştır. Adaleti temsil eden Kündoğdu Han hükümdardır. Yusuf Has Hacip eserinde devleri üç ayaklı bir gümüş tahta benzetmiştir. Bu üç ayağın hiçbirinin bir tarafa ağırlık veremeyeceği, üç ayak da düz durdukça tahtın sallanmayacağı belirtilmiş olup aynı zamanda bu üç ayak bugünkü “yasama" , “yürütme" , ve “yargı" erklerini temsil etmektedir. Tahtın ana direğini  ise doğruluk ve adalet teşkil etmektedir.
   Adalet kavramı ile ilgili Kutadgu Bilig’de şu sözler geçmektedir.
“Kanunu doğruluk ile tatbik etti ve halk zenginleşti. O iyi bir devirde iyi bir nam bıraktı.”[31]
“Kanun karşısında benim için hepsi birdir. Bey veya kul olarak ayırmam. İster oğlum ister yakınım veya hasmım olsun, ister yolcu, geçici, ister misafir olsun.”[32]
“Eğer devamlı ve ebedi bir beylik istiyorsan, adaletten ayrılma ve halkın üzerinden zulmü kaldır.”[33]
“Beyler kanunlara nasıl riayet ederse, halk da aynı şekilde riayet eder.”[34]
“Kendi menfaatini arama, halkın menfaatini düşün. Senin menfaatin halkın menfaati içindedir.”[35]
“Halkı adil kanunlarla idare et, birinin diğerine tahakküme kalkışmasına meydan verme, onları koru.”[36]
   Bu sözlerden de anlaşılacağı gibi devletin ve törenin temeline adalet ilkesi de yerleştirilmiştir. Hükümdar doğru olursa halkını huzura kavuşturacaktır. Ayrıca doğruluğun ve adaletin sağlanmasının hükümdarın Tanrı ve ahiret korkusunu da içinde barındırdığını söyleyebiliriz.

   F.SONUÇ
   Türklerin Orta Asya’daki yaşam biçimleri olan göçebelik, pek çok ilkel kabile dekinden farklıdır. Belirli kurallarla nizam içinde yaşayan Türkler adaletin uygulayıcısı olarak hükümdarı görmüş, onların koyduğu kuralları töre belleyip itaat ermişlerdir. Bunun yanı sıra Kurultayın koyduğu kuralları ve geleneklerinden gelen atalarından bu yana doğru olarak kabul edip saygı duydukları öğretileri de toplumun düzeni ve refahı için bir ihtiyaç olarak görüp töre kabul etmişlerdir. Hangi durumda olursa olsun koyulan kuralların adaleti esas alıp, ona uygun olması gerekir. Toplumdan ayrı olmayan Kağan ve ailesi de bu kurallara koşulsuz olarak uymak zorundadırlar. Törenin saygınlığı Türk toplumunun tamamına yayılmış, hükümdarlar bu konuda kendilerini halka ve Tanrı'ya hesap verme yükümlülüğünde görmüşlerdir.

   Toplumca kabul edilen bu kurallar İslamiyet'in kabulünden sonra da Şerri Hukuk kurallarına aykırı olmaksızın, sonrasında kurulan Türk devletlerinde de Örfi Hukuk olarak devamlılığını sürdürmüştür.
   Bu bilgilerle birlikte anlaşılacağı üzere “Türk Töresi" sadece Orta Asya Türk toplumunda değer gören değil, sonraki Türk devletlerinde de etkisinin görüldüğü bir kurum olmuştur.

   “Her iyiliğin kaynağı adalettir. Adil olmayan kişinin elinden çıkan iş, kötü iştir. Peygamberimiz bir gün “Bir günün adaleti, yetmiş yıllık ibadetten üstündür.” Buyurmuştur. Öyle insanlar var ki ellerinde fırsat yok ilen sâlih, abid ve zahid görünürler. Ellerine fırsat geçince nemrut kesilirler.” – Kanuni Sultan Süleyman




   KAYNAKÇA
Kitaplar:
Bayrak, Alperen: Attila ve Hun İmparatorluğu, İstanbul, Yediveren Yayınevi, 2018
Hacip, Yusuf Has: Kutadgu Bilig, İstanbul, İş Bankası Kültür Yayınları, 2015
Prof. Dr. Gülensoy, Tuncer: Tanrı Türk'ü Yarattı, İstanbul, Bilge Kültür Sanat Yayınevi, 2017
Makaleler:
Yard. Doç. Dr. Pamir, Aybars: Orta Asya Türk Hukukunda “Töre" Kavramı, Ankara
Üçer, Sırrı Emrah; Günel, Feride Doğaner: Ödev Yazarken Dikkat Edilmesi Gereken Noktalar
Prof. Dr. Cin, Halil: Türk Tarihi ve Hukuk
Savrun, Ergenekon: İslamiyet Öncesi Türklerde Devlet ve Hukuk Kavramları
İnternet Siteleri
www.analot.com İslamiyet Öncesi Türk Toplumuna Ait Kavramlar
www.rasitgokhansucu.com  Türk Devetlerinde Hukuk
www.derszamani.net Eski Türk Devletlerinde Kurultaya Kimler Katılırdı
www.altayli.net Eski Türk Devletlerinde Hukuk
www.tarihbilimi.gen.tr  İlk Türk Devletinde Hukuk Anlayışı





[1] TDK Türkçe Sözlük
[2] TDK Türkçe Sözlük
[3] Şenel Alaaddin, Eski Yunan’da Siyasi Düşünce, Ankara : 1968, s.206
[4] Sümer Faruk ve Turan Yüksel, Liseler İçin Tarih-1, İstanbul : 1991, s.19 ppm
[5] Köprülü, a.g.m., s.393.
[6] Halil – AKGÜNDÜZ, Ahmet; Türk Hukuk Tarihi, C. I, Kamu Hukuku, Konya
1989, s. 42,43- CİN, Halil – AKYILMAZ, Gül; Türk Hukuk Tarihi, Konya 2003, s. 39.

[7] ÜÇOK, MUMCU, BOZKURT; a.g.e., s. 206.
[8] Kutadgu Bilig, B 4009
[9] Kutadgu Bilig, B 5241
[10] Kutadgu Bilig, B. 5246
[11] Kutadgu Bilig B. 5245
[12] Kutadgu Bilig B. 5285
[13] Kutadgu Bilig B. 5288
[14] Kutadgu Bilig B. 2032
[15] İZGİ, Özkan Uygurların Siyasi ve Kültür Tarihi (Hukuk Vesikalarına Göre), Ankara, 1987, s.55 vd.
[16] ARSLAN; a.g.m., s. 225.
[17] THOMSEN; a.g.e., s. 16.
[18] THOMSEN; a.g.e., s. 1.
[19] THOMSEN; a.g.e., s. 2,3.
[20] 30 CİN- AKGÜNDÜZ ; a.g.e., s. 40,41
[21] TAŞAĞIL,Ahmet, Kapgan Kağan, Belleten, C. LVII, S.218, Nisan 1993, s.51 vd.
[22] KAFESOĞLU,İbrahim; Eski Türkler’de Devlet Meclisi- Toy, Birinci Milli Türkoloji Kongresi, İstanbul, s.206.2
[23] THOMSEN; a.g.e., s.90
[24] ARSAL, Sadri Maksudi; Türk Tarihi ve Hukuk, İstanbul, 1947, s.204
[25] AYDIN, M. Akif, Türk Hukuk Tarihi, İstanbul, 1999, s.13.
[26] ÜÇOK-MUMCU-BOZKURT; a.g.e, s.23.
[27] AYDIN; a.g.e., s.15
[28] ARSAL; a.g.e., s.288
[29] Kutadgu Bilig; B. 2711.
[30] DONUK, Abdülkadir; Eski Türklerde Hükümdarın Vazifeleri ve Vasıfları, Türk
Dünyaları Araştırma Dergisi, Nisan 1982, No: 17, s. 108.
[31] Kutadgu Bilig; B. 291.
[32] Kutadgu Bilig; B. 809, 817-818.
[33] Kutadgu Bilig; B. 1435 – 1436.
[34] Kutadgu Bilig; B. 2111.
[35] Kutadgu Bilig; B. 5353.
[36] Kutadgu Bilig; B. 5576.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder