TÜRK DEVLETLERİNDE HUKUKUN
DOĞUŞU
Zehra TANŞU/ŞABKAL/11-A-2018
A.
GİRİŞ
B. ORTA ASYA TÜRKLERİNİN YAŞAM TARZI VE
HÜKÜMDARIN YETKİSİNİN ŞEKİLLENMESİ
C.
ORTA ASYA TÜRKLERİNDE HUKUKUN ORTAYA
ÇIKIŞ BİÇİMLERİ
D.
ORTA ASYA TÜRKLERİNDE KULLANILAN
HUKUKİ TERİMLER
E.
HUKUK
KURALLARININ ADALET ÜZERİNE KONULMASI
F.
SONUÇ
A.
GİRİŞ
İnsan sosyal bir varlıktır. Sosyal bir
yapının içerisinde doğar yaşar ve ölür. Bu, yaşamı boyunca kendisine sunulan
hayat içerisinde birey olduğunu hissederek, buna bağlı olarak kendisinin ve
çevresindekilerin yaşam kalitesi için bir özgürlük kısıtlamasına zaruri olarak
ihtiyaç duymasına sebep olur. Yani insanlar yaratıldıklarından bu güne kadarki
süreçte düzenli ve adaletli bir toplum yapısı için belirli kurallara bağlı
kalmışlardır. Bu kurallara genel hatlarıyla “hukuk” denmiştir. Hukuk
“haklar" anlamına gelir. TDK’ya göre, “Toplumu düzenleyen ve devletin
yaptırım gücünü belirleyen yasaların bütünü”[1]
olarak ifade edilmiştir. Ziya Gökalp ise Türk adının anlamını “töreli, kanun ve
nizam sahibi” olarak tanımlamıştır.
Geçmişte Orta Asya'nın etkin bir gücü olan
Türk Devleri de, toplumlar için bir ihtiyaç olan hukuki kurallara ve yasalara başvurmuşlardır.
Yaşadıkları dönem ve hayat standartları gereği ile bunları yazıya dökmemiş
ancak toplumda itaati sağlanacak boyuta getirebilmişlerdir. Bu otoriteyi ise
“Töre" olarak adlandırmışlardır. Töre ise kelime anlamı olarak “Bir
toplulukta, üyelerin belli bir olayı, kişiyi veya değeri ayırt edip
sembolleştirmesi, bunların anlam ve öneminin güçlendirilmesi amacıyla
düzenlenen hareket dizisi"[2] olarak
tanımlanmıştır.
B.ORTA ASYA TÜRKLERİNIN YAŞAM TARZI VE HÜKÜMDARIN
YETKİSİNİN ŞEKİLLENMESİ
Türkler, coğrafi
koşullar gereği bozkır ya da göçebe kültürü ile tarih sahnesine çıkmışlardır.
Zor kış şartları ve kurak yazların yanı sıra göçebe olarak hayat sürmeleri göz
önüne alındığında devlet teşkilatının kurulabilmesi bir toplumun gelişmişlik
düzeyini belirleyebilir. Zira “Eski Yunan düşünürü Eflatun, “vahşi aile
grupları" dediği göçebe çobanların ilkel
topluluklar olduğunu ve uygarlığa ancak tarım hayatı ile geçtiklerini iddia
etmiştir.”[3] “Herhangi
bir yaşam tarzının şekillenmesinde,
yaşanan bölge olanakları yön verici olur. Tarih öncesi devirlerde, Avrupa,
henüz Cilalı Taş Devri'ni yaşarken, Anadolu ve Mezopotamya'da Maden Çağı
yaşanması bundandır.”[4]
Devlet kurmak, kamu hukuku meydana getirmeyi
beraberinde kılar. Türklerin yüzyıllardır sağlam hükümler ihtiva eden kamu ve
özel (aile) hukuk sistemleri vardır. Bunlara hemen hemen tüm Türk topluluklarında
genel manasıyla “töre" denmiştir. Ve bu kurallar dönemin zor şartlarına
rağmen başarıyla uygulanmıştır.
Fuad Köprülünün de belirttiği gibi, “Devlet
kurmak âmme müesseseleri yaratmak demek olduğuna göre, büyük Türk
İmparatorluklarının kuvvetli teşkilât, yani sağlam hukukî müesseseler vücuda
getirmiş olması pek tabiîdir”[5]
Yazılı hale gelemediklerinden, bunlar
hakkında kesin, sağlam ve ayrıntılı bilgilere maalesef sahip değiliz.
Göçebe yaşam tarzı ülke yönetimini
zorlaştıran bir faktör olarak kabul edilir. Ülkeyi her zaman disiplin ve düzen
içerisinde bulundurmak, hukuk kurallarının uygulanmasını sağlamak hükümdarın en
önemli görevlerindendir. Bu yetkinin coğrafi koşullara dayanması dışında eski
Türk egemenlik anlayışı da belirleyici bir faktördür. Gök-Tanrı tarafından
verildiğine inanılan bu yetki, hanedanın ortak malı sayılmış, bu ailenin
devleti yönetmekle görevli olduğuna inanılmıştır. “Ailenim tüm erkek üyeleri
devlet yönetiminde söz sahibiydi. Bu üyelerden biri Kağan seçilse bile, aslında
diğerinin de devlet yönetme hakkı devam ediyordu.”[6] Bu
ülkenin doğu-batı şeklinde yönetilmesinin sebeplerindendir. “Kağan, ailesinin
erkek üyelerini ülkesinin çeşitli Kağan, ailesinin erkek üyelerini ülkesinin
çeşitli bölgelerine yönetici olarak atar ve bu kişiler kendilerine verilen
topraklar üzerinde dilediklerince bir yönetim gösterebilirler; istedikleri gibi
hukuk kuralları oluşturabilir, vergiler koyabilir ve cezalandırma yetkilerimi
kullanabilirlerdi. Kağan onların yönetim biçimlerine karışmazdı.”[7] Eğer
kağan güçlü bir kişiliğe sahip ise kardeşleri arasında birliği sağlardı. Bu da
kendisinin ülkesini iyi idare edebildiğinin kanıtı olarak kabul edilmiştir.
Bunun zıttı olarak, hükümdar zayıf bir yapıya sahipse ve kardeşleri arasında
birlik ve beraberliği sağlayamamışsa devletin parçalanmasının önü açılmış olur.
Orta Asya Türk tarihinde birçok devlet hükümdarın kardeşleri arasında birliği
saylayamamasına bağlı olarak yıkılmıştır.
Yusuf Has Hacip’in Kutadgu Bilig adlı eserinde bu konuya dair şu sözler
geçmektedir.
“Beyler
memleketi tanzim ve idare etmek, halkı düzene sokmak için atanmışlardır.”[8]
“Ey
hükümdar! Sen bugün bir hekimsin. Halkın ise sana muhtaç olmanın bir
hastasıdır.”[9]
“Tanrı
bunu yarın sana sorar; orada kendini kurtaracak cevabı hazırla.”[10]
“Eğer
sen bunlara ilaç vererek tedavi etmezsen, halk için bir hayat felaketi
olursun.”[11]
“Sen
her vakit doğrulukla hükmet, beylik kanun ile ayakta durur.”[12]
“Ey
Bey! Gücün yettiği kadar kanunu tatbik et ve halkın hakkını vermeye çalış.”[13]
“Kanun
sudur. Ey hakim! Memlekette uzun müddet hüküm sürmek istersen kanunu doğru
yürütmeli ve halkı korumalısın. Kanun ile ülke genişler ve dünya düzene girer.”[14]
C.ORTA ASYA TÜRK HUKUKUNUN
ORTAYA ÇIKIŞ BİÇİMLERİ
Ortaya çıktıktan
sonra uzun bir süre yazısız olarak varlığını koruyan töre, Uygurlar'a kadar
devam etmiştir. Günümüze kadar varlığını koruyan en eski hukuk belgeleri ve
mukaveleler Uygurlar'a aittir. “Bunlar yazılı metinler niteliğinde olmayıp,
fertlerin kendi aralarında yaptıkları ya da bireylerin devletle olan
ilişkilerini içeren yazılı akideler biçimindedir.”[15]
Orta Asya Türk
toplumunda hukuk kurallarının doğuşunu üç yoldan inceleyebiliriz
C.1. Kağan Tarafından Hukuk Kurallarının
Konması
Kağan eski Orta
Asya Türk hukukunda yasamanın en önemli organlarından sayılırdı. Gök-Tanrı’dan
geldiğine inanılan egemenlik hakkına (kut) dayanır. “Eski Türk Orta – Asya
devlet sisteminde kağanın hukuk kuralı koyma görevi, ülkeyi tanzim-idare etme
ve halkı düzene sokma ödevinin bir sonucudur.”[16] Kağan
ülkenin başına geçtiğinde yaşanılan durumlar, karşılaşılan sorunlar ya da törenin
bozulması gibi durumlarda, ülkenin
nizamı için yeni kanunlar koyabilirdi. Örneğin Göktürk Devleti’nin kurucusu
Bumin Kağan tahta oturduktan sonra Türk ulusunun töresini düzenlemiş ve dört
tarafa yayılarak imparatorluğunu kurmuştur. Sonralarda Göktürk Devleti’ni eski
günlerine bağımsızlığına tekrar kavuşturan Elteriş Kağan bozulan Türk töresini
atalarının töresince tekrar diriltmiştir. Bu konuya dair olarak Orhun Yazıtlarında
şu sözler geçmektedir. “...Amcam Kağan oturarak Türk milletini tekrar tanzim
etti.”[17] “insanoğlunun
üzerine ecdadım Bumin Kağan İstemi Kağan oturarak Türk milletinin ilmini tutuvermiş,
düzenleyivermiş.”[18] Ve
“...bu lan içindeki pek çok halkı ben düzene soktum.”[19]
Bu cümlelerle birlikte Kağanın asıl
görevini ülkesini ve halkını adaletle
idare edebilmesinin ancak kanunlara uygunlukla sağlanabileceği ifade
edilmiştir. Bu ifadelerle dönemin şartlarında, zorlu yaşam koşullarında
oluşturulan bir “Hukuk Devleti" anlayışının altı çizilmiştir.
C.2. Kurultay
Tarafından Hukuk Kurallarının Konması
Eski Türklerde
devletin en önemli organlarından sayılan Kurultay da törenin bir kaynağı
sayılırdı. Orta Asya Türk topluluklarında Kurultay'a büyük önem verilmiştir. Bu
Kurultay'a kağan, hanedan üyeleri, devlet erkanı, askerler (komutanlar), dini
liderler, kanaat önderleri ve halk temsilcileri katılırdı. Yapılan bu
toplantılarda devlet meseleleri, ticari ilişkiler, askeri konular gibi önemli
meseleler konuşulur ve kararlar alınırdı. “Kurultayların önemli bir görevi de,
Gök-Tanrı tarafından kut (egemenlik gücü) verildiğine inanılan ailenin üyeleri
arasında yapılan kağan seçimiydi. Eğer vefat eden kağanın ailesinden yeni kağan
seçilebilecek hiç kimse kalmamış ise, kurultayın yeni bir bey ya da kahramanı
kağan olarak seçebilmesi mümkündü. Ayrıca bir savaşın kaybına neden olan,
kağanlık görevinde başarı sağlayamayan, halkına refah temin edemeyen, kanunlara
ve töreye aykırı hareket eden kağanın diğer hükümdar adaylarının veya kabile
reislerinin çabalarıyla görevinden uzaklaştırılabilmesi, hatta öldürülebilmesi
bile mümkündü.”[20]
“Bunun tipik bir örneği Göktürk tarihinden
verilebilir.692 yılında Kutluk Kağan’ın ölümüyle boşalan kağanlık tahtına
oturan Kapgan Kağan, 24 yıl süren kağanlığı süresince Göktürk Devleti'ni her
yönden geliştirmiş, Orta Asya’yı tamamen Göktürk hakimiyet altına almış ve
devleti dönemin en güçlü devleti haline getirmiştir. Çin'i en fazla korkutan,
en çok zafer elde eden Göktürk Kağanı olarak Kapgan Kağan’ın sert ve kararlı
yönetimi , bir süre sonra ülke içinde çeşitli huzursuzlara sebep olmuş ve ülke
içinde, bazen fetihleri de engelleyen isyanlara neden olmuştur. Bu arada Çin
imparatorları da Göktürk Devleti'ni
zayıf tutmak için asi kabilelere sürekli destekte bulunmuş, onlara çeşitli
hediyeler sunmuş ve bazı Çin unvanlarını bile vermekten çekinmemişlerdir.
Sonunda Kapgan Kağan’ın asi bir kabile olan Bayırkular'ın şefi tarafından
öldürüldüğü anlaşılmaktadır. Onun ölümünden sonra Göktürk tahtına, atadığı oğlu
İnel geçse de Kutluk Kağan'ın küçük oğlu Kül Tegin amcasının bu atamasını
tanımamış. İnel ve ailesini tümden ortadan kaldırarak ağabeyi Bilge Şad'ı kağan
olarak tahta geçirmiştir.”[21]
Kurultayların kağanın aldığı kararları denetleyici
bir rol de üstlenerek kağanın egemenliğine bir sınır teşkil ettiği düşünülmektedir.
Ünlü Göktürk hükümdarı Bilge Kağan'ın Göktürk şehirlerinin surlarla çevrilmesi
ve Budizm ve Taoizm’in öğrenilmesi yolundaki ilk teklifin kurultay tarafından
kabul edilmemiş olması bu konuda önemli bir örnektir.”[22]
Orhun Yazıtlarında ise bu konuyla ilgili şu sözler geçmektedir.
“Beyler de ulusu da birbirine uygun imişler, o yüzden ülkeyi o kadar iyi
koruyabilmişler, ülkeyi koruyarak yasalar düzenlemişler.”[23]
Eski Türkler'de kurumsallaşıp gelenek haline
gelen, zamanı belli olan üç kurultaydan bahsedilebilir. Bunlardan birincisi
yılın ilk ayında yani Ocak ayında kağanın otağında yapılan ve daha çok dini
niteliğe sahip olan bir kurultaydır. Bu toplantılarda atalara kurbanlar verilir,
önemli idari kararlar alınırdı.
İkinci olarak; “Yılın beşinci ayında toplanan
ve “Büyük Kurultay" adı verilen kurultayda dini törenler yapılır,
kurbanlar kesilir, Kağan'a bağlılık ve sadakat yemini edilirdi. Bu kurultaya
katılmayan beyler Kağan'a isyan etmiş sayılırdı.”[24] “ Büyük
Kurultay'da idari kararlar da alınır, ayrıca törede yapılması düşünülen
değişiklikler tartışılırdı.”[25] İlk iki
kurultayın ortak özelliği olarak kurultayın hukuk kuralları hazırlamasında ya
da mevcut törede bazı değişiklikler yapılmasında yetkisi olmasıdır.
Üçüncü kurultay ise sonbaharda, eylül ayında
yapılan genel olarak savaş konusunun ön planda olduğu “Savaş ve Sayım"
kurultayı idi. Yine kurbanların kesildiği ve dini etkinlikler yapılan
kurultayda ayrı olarak asker ve at
sayımı yapılır, onların savaş kabiliyetleri test edilirdi. “Bu
hazırlıkların yapılmasının temel nedeni, artık savaş zamanının gelmesidir, zira
yerleşik ulusların ambarları dolmuştur.”[26]
C.3. KENDİLİĞİNDEN ORTAYA ÇIKAN GELENEK
GÖRENEK HUKUKU (YOSUN HUKUKU)
Törenin oluşumuna
kaynaklık eden bir diğer unsur Yosun Hukuku'dur. Toplumda geleneksel olarak
yayılan, değer sayılan, yavaş yavaş kendiliğinden oluşan kurallar da töreden
sayılırdı. “Eski Türklerde, özel hukuka dair kurallar, özellikle de Şahıs, Aile
ve Miras Hukuku kuralları bu şekilde oluşmuştur.”[27] “Yine
dinle alakalı konularda da yosun hukukunun uygulandığı görülmektedir.”[28]
Töre nasıl oluşursa oluşsun hükümdar ve
halkı bağlayıcı özellik taşımaktadır. Türkler o dönemlerde töresiz bir devlet
düzeninin oluşamayacağını düşünmekteydiler. Bu sebepten ötürü asırlar boyunca
atalarına, beylerine ve törelerine bağlı kalmaya önem vermişlerdir. Kutadgu
Bilig’de Yusuf Has Hacip “Devlet silahla kurulur ancak kalemle ve yasayla
yönetilir.”[29] diyerek
törenin önemini vurgulamıştır.
Yosun hukukunun da
töreye kaynaklık etmesi, eski Türk halkının töresinin kültürleri ile bütünlük
içerisinde olduğunu kendilerine uygun ve özgün bir hukuk sistemi kurduklarına
kanıt olarak gösterilebilir.
D. ORTA
ASYA TÜRKLERİNDE KULLANILAN HUKUKİ TERİMLER
İl, El
|
Devlet
|
Budun
|
Millet
|
Yargucı
|
Yargıç
|
Toy,
Kengeç
|
Meclis
|
Toygun
|
Meclis üyeleri
|
Aygucı
|
Başbakan
|
Buyruk
|
Bakan
|
Tarkan
|
Komutan
|
Tudun
|
Vergi
denetçisi
|
Bitigci
|
Katip
|
E.HUKUK
KURALLARININ ADALET ÜZERİNE KONULMASI
Düzen için koyulan
bu kuralların amaca ulaşması için “adalet" temel alınmalıdır. Kağanlar da
bu konuya büyük önem vermişlerdir. Tabgaç Türk hükümdarı T’ai-vu “Ben devletim
içinde küçüklerin haydutluk etmesine ve halkın ezilmesine göz yummam.”[30]
Sözlerini söylemiştir.
Adalet ilkesine dair Kutadgu Bilig’de önemli
yerler bulunmaktadır. Özellikle eserin dört önemli kahramanlarından birinin adaleti
temsil etmesi adaletin önemini vurgulamıştır. Adaleti temsil eden Kündoğdu Han
hükümdardır. Yusuf Has Hacip eserinde devleri üç ayaklı bir gümüş tahta
benzetmiştir. Bu üç ayağın hiçbirinin bir tarafa ağırlık veremeyeceği, üç ayak
da düz durdukça tahtın sallanmayacağı belirtilmiş olup aynı zamanda bu üç ayak
bugünkü “yasama" , “yürütme" , ve “yargı" erklerini temsil
etmektedir. Tahtın ana direğini ise
doğruluk ve adalet teşkil etmektedir.
Adalet kavramı ile ilgili Kutadgu Bilig’de
şu sözler geçmektedir.
“Kanunu
doğruluk ile tatbik etti ve halk zenginleşti. O iyi bir devirde iyi bir nam
bıraktı.”[31]
“Kanun
karşısında benim için hepsi birdir. Bey veya kul olarak ayırmam. İster oğlum
ister yakınım veya hasmım olsun, ister yolcu, geçici, ister misafir olsun.”[32]
“Eğer
devamlı ve ebedi bir beylik istiyorsan, adaletten ayrılma ve halkın üzerinden
zulmü kaldır.”[33]
“Beyler
kanunlara nasıl riayet ederse, halk da aynı şekilde riayet eder.”[34]
“Kendi
menfaatini arama, halkın menfaatini düşün. Senin menfaatin halkın menfaati
içindedir.”[35]
“Halkı
adil kanunlarla idare et, birinin diğerine tahakküme kalkışmasına meydan verme,
onları koru.”[36]
Bu sözlerden de anlaşılacağı gibi devletin
ve törenin temeline adalet ilkesi de yerleştirilmiştir. Hükümdar doğru olursa
halkını huzura kavuşturacaktır. Ayrıca doğruluğun ve adaletin sağlanmasının
hükümdarın Tanrı ve ahiret korkusunu da içinde barındırdığını söyleyebiliriz.
F.SONUÇ
Türklerin Orta
Asya’daki yaşam biçimleri olan göçebelik, pek çok ilkel kabile dekinden
farklıdır. Belirli kurallarla nizam içinde yaşayan Türkler adaletin
uygulayıcısı olarak hükümdarı görmüş, onların koyduğu kuralları töre belleyip
itaat ermişlerdir. Bunun yanı sıra Kurultayın koyduğu kuralları ve
geleneklerinden gelen atalarından bu yana doğru olarak kabul edip saygı
duydukları öğretileri de toplumun düzeni ve refahı için bir ihtiyaç olarak
görüp töre kabul etmişlerdir. Hangi durumda olursa olsun koyulan kuralların
adaleti esas alıp, ona uygun olması gerekir. Toplumdan ayrı olmayan Kağan ve
ailesi de bu kurallara koşulsuz olarak uymak zorundadırlar. Törenin saygınlığı
Türk toplumunun tamamına yayılmış, hükümdarlar bu konuda kendilerini halka ve
Tanrı'ya hesap verme yükümlülüğünde görmüşlerdir.
Toplumca kabul edilen bu kurallar
İslamiyet'in kabulünden sonra da Şerri Hukuk kurallarına aykırı olmaksızın,
sonrasında kurulan Türk devletlerinde de Örfi Hukuk olarak devamlılığını sürdürmüştür.
Bu bilgilerle birlikte anlaşılacağı üzere “Türk
Töresi" sadece Orta Asya Türk toplumunda değer gören değil, sonraki Türk
devletlerinde de etkisinin görüldüğü bir kurum olmuştur.
“Her iyiliğin kaynağı adalettir. Adil
olmayan kişinin elinden çıkan iş, kötü iştir. Peygamberimiz bir gün “Bir günün
adaleti, yetmiş yıllık ibadetten üstündür.” Buyurmuştur. Öyle insanlar var ki
ellerinde fırsat yok ilen sâlih, abid ve zahid görünürler. Ellerine fırsat
geçince nemrut kesilirler.” – Kanuni Sultan Süleyman
KAYNAKÇA
Kitaplar:
Bayrak,
Alperen: Attila ve Hun İmparatorluğu, İstanbul, Yediveren Yayınevi, 2018
Hacip,
Yusuf Has: Kutadgu Bilig, İstanbul, İş Bankası Kültür Yayınları, 2015
Prof.
Dr. Gülensoy, Tuncer: Tanrı Türk'ü Yarattı, İstanbul, Bilge Kültür Sanat
Yayınevi, 2017
Makaleler:
Yard.
Doç. Dr. Pamir, Aybars: Orta Asya Türk Hukukunda “Töre" Kavramı, Ankara
Üçer,
Sırrı Emrah; Günel, Feride Doğaner: Ödev Yazarken Dikkat Edilmesi Gereken
Noktalar
Prof.
Dr. Cin, Halil: Türk Tarihi ve Hukuk
Savrun,
Ergenekon: İslamiyet Öncesi Türklerde Devlet ve Hukuk Kavramları
İnternet Siteleri
www.analot.com
İslamiyet Öncesi Türk Toplumuna Ait Kavramlar
www.rasitgokhansucu.com
Türk Devetlerinde Hukuk
www.derszamani.net
Eski Türk Devletlerinde Kurultaya Kimler Katılırdı
www.altayli.net
Eski Türk Devletlerinde Hukuk
www.tarihbilimi.gen.tr
İlk Türk Devletinde Hukuk Anlayışı
[1]
TDK Türkçe Sözlük
[2]
TDK Türkçe Sözlük
[3]
Şenel Alaaddin, Eski Yunan’da Siyasi Düşünce, Ankara : 1968, s.206
[4]
Sümer Faruk ve Turan Yüksel, Liseler İçin Tarih-1, İstanbul : 1991, s.19 ppm
[6]
Halil – AKGÜNDÜZ, Ahmet; Türk Hukuk Tarihi, C. I, Kamu Hukuku, Konya
1989, s. 42,43- CİN, Halil – AKYILMAZ, Gül; Türk Hukuk
Tarihi, Konya 2003, s. 39.
[7]
ÜÇOK, MUMCU, BOZKURT; a.g.e., s. 206.
[8]
Kutadgu Bilig, B 4009
[9]
Kutadgu Bilig, B 5241
[10]
Kutadgu Bilig, B. 5246
[11]
Kutadgu Bilig B. 5245
[12]
Kutadgu Bilig B. 5285
[13]
Kutadgu Bilig B. 5288
[14]
Kutadgu Bilig B. 2032
[15]
İZGİ, Özkan Uygurların Siyasi ve Kültür Tarihi (Hukuk Vesikalarına Göre),
Ankara, 1987, s.55 vd.
[16]
ARSLAN; a.g.m., s. 225.
[17]
THOMSEN; a.g.e., s. 16.
[18]
THOMSEN; a.g.e., s. 1.
[19]
THOMSEN; a.g.e., s. 2,3.
[20]
30 CİN- AKGÜNDÜZ ; a.g.e., s. 40,41
[21]
TAŞAĞIL,Ahmet, Kapgan Kağan, Belleten, C. LVII, S.218, Nisan 1993, s.51 vd.
[22]
KAFESOĞLU,İbrahim; Eski Türkler’de Devlet Meclisi- Toy, Birinci Milli Türkoloji
Kongresi, İstanbul, s.206.2
[23]
THOMSEN; a.g.e., s.90
[24]
ARSAL, Sadri Maksudi; Türk Tarihi ve Hukuk, İstanbul, 1947, s.204
[25]
AYDIN, M. Akif, Türk Hukuk Tarihi, İstanbul, 1999, s.13.
[26]
ÜÇOK-MUMCU-BOZKURT; a.g.e, s.23.
[27]
AYDIN; a.g.e., s.15
[28]
ARSAL; a.g.e., s.288
[29]
Kutadgu Bilig; B. 2711.
[30]
DONUK, Abdülkadir; Eski Türklerde Hükümdarın Vazifeleri ve Vasıfları, Türk
Dünyaları Araştırma Dergisi, Nisan 1982, No: 17, s.
108.
[31]
Kutadgu Bilig; B. 291.
[32]
Kutadgu Bilig; B. 809, 817-818.
[33]
Kutadgu Bilig; B. 1435 – 1436.
[34]
Kutadgu Bilig; B. 2111.
[35]
Kutadgu Bilig; B. 5353.
[36]
Kutadgu Bilig; B. 5576.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder