25 Nisan 2019 Perşembe

BEKTAŞİLİĞİN OSMANLI DEVLETİ’NE VE YENİÇERİ OCAĞI’NA ETKİLERİ




BEKTAŞİLİĞİN OSMANLI DEVLETİ’NE            VE YENİÇERİ OCAĞI’NA ETKİLERİ
                                                                           Cansu Nur/ŞABKAL/11-A



GİRİŞ


    Yeniçeri Ocağı, Osmanlı Devleti’nin cihana adaletle hükmetmesinin en büyük araçlarından biridir. Ve yine devşirme usulü ile oluşturulan bu askerler aslında Osmanlı Devleti’ne bir güvendir. İslam ile şereflenen gayrimüslim tebaanın bir hizmetidir.

    Anadolu'da İslam’ın bir nurlu nişanesi olan tekkelerin, dergâhların ve tekke erbâblarının Osmanlı Devleti'ne ve tüm Anadolu’ya İslam'ı nakış nakış işlemeleri çok mühimdir. Anadolu’ya İslam’ı sürûr ile işleyen, Yunus’u “Bizim Yûnus” eyleyen tasavvuf ehli; Osmanlı gibi İ’lâ-i Kelimetullah davası güden bir devletin temelleri olmuştur. İşte bu temellerden biri de Bektaşilik’tir.

   Tarih; anlamaya, anlatmaya, araştırmaya muhtaç bir mevzudur. Dolayısıyla bizler de “Geleceğimize yön için geçmişimizi bilmemiz gerekir.” düsturuyla yola koyulduk.

   İlk olarak konumuz etrafında şekillenmiş olan kaynakları aradık. Bu kaynaklardan anladıklarımızı idrakımız nisbetinde akıl çemberimizde topladık. Genel olarak tümevarım yöntemi kullanarak tarihte yaşamış olduğumuz olayları değerlendirdik ve bir sonuca bağladık. Bu sunduğumuz da anladıklarımız ve öğrendiklerimizdir.

YENİÇERİ OCAĞI

A.    Yeniçeri Nedir?
  Devşirme usulü ile eğitim verilerek asker olmak üzere yetiştirilen kişilere denir. Devşirme usulü Osmanlı Devlet’nin fethettiği bölgelerdeki (özellikle Rumeli ve Balkanlar) gayrimüslim çocuklardan zeki ve yetenekli olanları Türk ailelerin çatısı altında yetiştirip asker ve yönetici sınıfı oluşturmasıdır.[1]
B.     Kuruluşuna Dair
   İlk özel teşkilatlanma Orhan Bey zamanında yapılmıştır. Nitekim Orhan Bey İzmit’i 1338’de  aldığı zaman yanında “kul korumalar” vardır . Bu sistem birçok devlet tarafından kullanılmıştır. Mısır’da kurulan Memlük Devleti buna örnek verilebilir. Yeniçeri Ocağı, I. Murad döneminde vezir  Çandarlı Hayrettin Paşa tarafından kurulmuştur. Doğrudan padişaha bağlı olarak Kapıkulu Ocakları'nın piyade kısmını teşkil etmişlerdir. Osmanlı klasik döneminde (1453-1616)  devletin en seçkin birlikleri arasında yer almışlardır.

C.     Sonlara Doğru
  15. Yüzyılda  yeniçeri sayısı ciddi boyutlara ulaştı. Önceleri savaş başına tutulan paralı askerlerden ibaret olan Yeniçeriler, Ankara Savaşı’ndan sonra yeniden gelişime başlayan Osmanlı Devleti’nde Sultan’ın seçilmiş kulları pozisyonuna geldiler ve iktidardaki etki oranları artı.

     Yeniçeriler nihayetinde paralı askerlerdir ve ulusal bağları yoktur. Yevmiyeleri eksik ödendiğinde isyan çıkarmaları, askerî güçlerini devletin aleyhine kullanmaları yeniçerileri kendi sonlarına yaklaştırmaktaydı.

   Yeniçeri Ocağı’nda yapılan düzenli talimler aksamaya, asker olmadığı halde elinde (yeniçerilerin aldıkları ulufeyi[2] almak için) esame belgesi olan kişiler artmaya, “Devlet ocak içindir.” anlayışı hakim olmaya başlamıştı. III. Selim döneminde bir alternatif olarak Nizam-ı Cedid ordusu kurulmuştur. Nizam-ı Cedid ordusu devlet nezdinde ve halk nazarında büyük başarılar elde etmiştir. Nizam-ı Cedid ordusunun başarılarına tahammül edemeyen ve başka sebepleri de bahane eden Yeniçeriler Kabakçı Mustafa İsyanı’nı başlattılar. Sultan II. Mahmut için şartların uygun olduğu bir vakitte "Vaka-i Hayriye" olarak anılan hâdise gerçekleştirilmiş, bir başka ifadeyle; Yeniçeri Ocağı, 17 Haziran 1826’da bütün kurumlarıyla birlikte ortadan kaldırılmıştır.

 BEKTAŞİLİK

   XIII. yüzyılda Kalenderîlik içinde teşekküle başlayıp XV. yüzyılın sonlarında Hacı Bektâş-ı Velî an‘aneleri etrafında Anadolu’da ortaya çıkan bir tarikat.[3]

   “Hacı Bektaş Veli (1209-1270), vefatından sonra büyük ün kazanan ve Anadolu’nun dinî ve siyasi hayatında önemli etkileri olan bir Türk dervişidir. Kendisi Horasan hükümdarı İbrahimü’s-Sani Seyyid Muhammet ile Nişaburlu âlim bir zatın kızı Hatem (Hatun)’in oğludur.

   Hacı Bektaş Veli, Hoca Ahmet Yesevi’nin talebesi ve halifesi olan Lokman Perende’nin yanında eğitimini tamamlayarak icazetini alıp irşat göreviyle Anadolu’ya gönderilir. Hacı Bektaş Velî Anadolu’ya gelmeden önce hacca niyet ederek Necef, Mekke, Kudüs, Halep, Elbistan, Sivas gibi bölgeleri dolaştıktan sonra Anadolu’ya gelir. Elbistan’da Dede Garkın ile görüşen Hacı Bektaş Velî, kardeşi Mintaş ile birlikte Dede Garkın’ın halifelerinden Baba İlyas ile görüşür. Kardeşi Mintaş’ın Sivas’ta öldürülmesinden sonra Sulucakarahöyük’e Kadıncık Ana olarak bilinen kadın dervişlerin önde gelen ismi olan Fatma Bacı’nın yanına yerleşir ve burada bir tekke kurarak müritler yetiştirir. Müritleri arasında Abdal Musa, Ahi Evren, Şeyh Edebali, Cemal Seyyit, Sarı İsmail, Hacım Sultan gibi isimlerin olduğuna işaret edilmektedir.”

   Hacı Bektaş Velî’nin yetiştirmiş olduğu müridleri Anadolu’nun birçok yöresine dağılarak onun çizgisinin toplumsal temellerini oluşturmuşlardır. Anadolu’daki hoşgörü ve sevgiye dayalı sufi gelenek bir müddet sonra onun ismi etrafında birleşmiştir. Hacı Bektaş Veli, Anadolu’da tasavvuf merkezli hoşgörünün, sevginin, saygının ve muhabbetin en büyük temsilcisi olmuş ve efsaneleri dilden dile dolaşır hale gelmiştir.”

   Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılmasından sonra Anadolu’da kurulan birçok beylikten biri olan ve uç beyliği konumunda olan Osmanlı Beyliğinin kurulmasına da öncülük etmiştir. Osmanlı Beyliği Oğuzların Kayı boyundan ve Türk sûfi geleneğine mensup dervişlerin ön planda olduğu bir beyliktir. Devletin gelişmesinde ve büyümesinde siyasi ve dinî özellikleri olan dervişlerin (Geyikli Baba, Abdal Murat, Abdal Mehmet, Abdal Musa vb.) payının büyük olduğu görülmüştür. Hacı Bektaşi Veli’nin Osman Gazi’ye Elifî taç giydirdiği, kılıç kuşandırdığı ve kuşak bağladığı yönünde bilgiler verilmektedir. Ancak Hacı Bektaş Veli’nin 1272’de vefat ettiği düşünülecek olursa bu bilgilerin tarihî gerçeklerle örtüşmediği görülmektedir.

   Hacı Bektaş Veli’nin müridlerinden biri olan Abdal Musa, Osmanlı Beyliği’nin sınırları içinde faaliyetlerini sürdürmüş ve Bektaşiliğin kurumsallaşmasına büyük hizmet etmiştir.

   Osmanlıların topraklarının genişlemesi ve Anadolu’nun büyük bir bölümüne hâkim olmaları ile birlikte Anadolu’da bulunan sufi geleneğe mensup  Kalenderî, Haydarî, Vefai, Ahi gibi toplum kesimlerinin ortak adı Bektaşi olmuştur. Sonraları bu toplum kesimleri arasında sosyal düzene bağlı farklılıklar yaşanmıştır. (Şehirleşme ve göçebelik gibi.) Sonuç olarak şehir Bektaşileri ve köy Bektaşileri olmak üzere iki sosyal grup ortaya çıkmıştır. Köy Bektaşileri uzun bir süre Rafizi, Zındık, Mülhid, Kızılbaş gibi küçük düşürücü isimlerle anılmak durumunda kalmışlardır.

YENİÇERİ OCAĞI VE BEKTAŞİLİK ARASINDAKİ İLİŞKİ

  Bektaşilik ilk dönemde Osmanlı Devleti’nde itibar görmüştür ve yeniçeriler ile yakın bir ilişki içindedir. Buna örnek olarak şu hadise verilebilir:
   “15. yüzyılda kaleme alınan Hacı Bektaş Velayetnamesi’ne göre; yeniçeri ordusu Osman Bey zamanında oluşturuldu. Bu yorumun amacının devletin başından beri Bektaşi bağlarının olduğunu vurgulamak olması muhtemeldir. Velayetnameye göre Hacı Bektaş, pek çok Anadolu beyi arasından Osman’ı seçerek giysisinin kolunu koparıp başına börk yapar. Börklerin uzun oluşu ve tepede kıvrılarak enseye kadar inmesi böyle açıklanır. Osman Bey savaşta  sıkışınca Hacı Bektaş beyaz börk giyen askerlerini yardımına gönderir.”
   Bektaşilik ve Yeniçeri Ocağı arasındaki esas münasebetin I.Murad devrinde, Hacı Bektaş-i Veli’nin oğlu yada torunu olduğu bilinen Timurtaş Dede adındaki zatın Yeniçerilere duasıyla başladığı söylenmektedir. Yeni-Çeri kelimesindeki Yeni’nin yeni Müslüman olmuş anlamında, Çerinin de asker anlamında olduğu birçok kaynakta geçmektedir.
   Yeniçeriler İslam’ın lezzetlerini Hacı Bektaşi Velî ile almış, onun muhabbetinden nasiplenmiş, nefesiyle nefes almışlardır.

BEKTAŞİLİK VE OSMANLI DEVLETİ’NDEN KOPUŞ

   Osmanlı Devleti’nin eğitimde kitabî bilgiye önem vermesi ve medresenin kurallara dayalı din anlayışını ön plana çıkarmasıyla Alevi-Bektaşîler devlete tepki göstermiştir. Diğer yandan devletin izlediği kültür, sosyal ve iktisadi politikaları, gücünü aldığı iradeye yabancılaşmıştır ve Türk nüfus bundan büyük bir rahatsızlık duymaya başlamıştır. Bu durumu bir fırsat olarak gören Şah İsmail rahatsızlıkları lehine çevirmiştir. Bu dönemde Osmanlı Sultanı II. Beyazıt durumun farkına varmış, Anadolu’da yaşanan bu memnuniyetsizliği giderebilme adına Bektaşi Ocağı’nın başına Balım Sultan’ı görevlendirerek durumu lehine çevirmeye çalışmıştır. (Balım Sultan Bektaşiliğin ikinci kurucusu olarak nitelendirilmektedir.)  Yavuz Sultan Selim, durumu ciddiye alarak problemin çözümü için önünde ilk engel olarak gördüğü babasını iş başından uzaklaştırmanın yolarını aramış ve başarılı olmuştur. Anadolu’da yaşayan göçebe Türk unsuruna yapılan zulüm ile Ehl-i Beyt’e yapılan zulüm arasında ilgi kuran Şah İsmail’in propagandaları karşısında Yavuz Sultan Selim harekete geçmiş ve Şah İsmail’e savaş ilan etmiştir. Şah İsmail’in propagandaları Anadolu’da büyük yankı uyandırmış ve birçok yöreden binlerce Türkmen, Şah İsmail’e destek için onun ordusuna katılmıştır. Savaşı Osmanlı ordusu kazanmış gibi gözükse de Anadolu’da Alevi-Bektaşî ve Sünnî çatışması net bir şekilde zuhur etmeye  başlamıştır.

SONUÇ

   Her millet bir “amentü” ile ortaya çıkar ve bir dava güder. Kimisi adalet için kimisi kötülük için var olur. Fakat hepsinin ortak noktası “Milletler de insanlar gibidir; doğarlar, gelişirler ve ölürler.” kanununa uymak zorunda olmalarıdır. Bir son hepsini beklemektedir ama küllerden doğmak amaçtır. Birlik beraberlik ve ortak değerler çatısında toplanmak bu amaca giden yoldur. Bizler de kültürümüzle ve hoşgörümüzle küllerimizden doğacağız. Yol tek, ara sokaklar çoktur ama varılacak olan “bir”dir. Birbirimizin yollarını dikenlemeden yol üstündeki gülleri görmeliyiz.

KAYNAKÇA

7)      Hüseyin Güler, Yeniçeri Ocağı’nın Kaldırılması(17 Haziran 1826), Çanakkale On Sekiz Mart Üniversitesi, Tarih Bölümü.
8)      Hakan Aydın, Ocak 2016, Klasik Dönem Yeniçeri Teşkilatı (1453-1617), Cumhuriyet Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü.
9)      Hamiyet Sezer, Yeniçeri Ocağı’nın Kaldırılmasının Taşradaki Yansıması (1826-1827), A. Ü. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü.
10)   Sinan Can Göksel, Aralık 2009, Osmanlı Askeri Düzeni ve Yeniçeriler, A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi.

 http://devlet.com.tr/makaleler/y152-





[1] Devşirme usulü asla bir zorlama, kişiyi  doğup büyüdüğü topraklardan ayırma değildir. Bir bölgedeki 40 hanenin 1’inden genç alınır, evli olmamak, dul annenin çocuğu olmamak, tek çocuk olmamak şartları göz önünde bulundurulurdu.
[2] Osmanlı Devleti’nde kapıkulu askerlerine, saraydaki ve kimi devlet görevlerindeki çalışanlara üç ayda bir verilen maaş.
[3] Bkz. Bektaşilik, İslam Ansiklopedisi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder