26 Nisan 2019 Cuma


Osmanlı Mimarisi Ve Dönemleri   
                                           Nursema SAĞIR
                         Şehit Adil Büyükcengiz AİHL 11-A No:42 Yıl:2018

                                                                 GİRİŞ                                                         
                                                                                                                           
 Bu çalışmanın amacı özgün Osmanlı mimarisini derinden incelemek ve konu hakkında bilgi sahibi olmak, mimariye ilgi duyan insanları araştırmalar sonucunda sanat ve Osmanlı mimarisi hakkında bilgilendirmek ve aslında yanlış bildiğimiz bazı şeyleri ortaya çıkarmaktır. Ortaya çıkarırken de makalelerden ve bazı sitelerden araştırmayı destekleyecek bilgiler ortaya koymaktır.                
                                                                                       
Osmanlı sanatının Türk Sanat Tarihi içerisinde önemli bir yere sahiptir. Bu önem standart ve uyumlu bir üslup geliştirmiş olmasından gelir. Horasan’dan başlayıp Filibe ‘ye kadar uzanan Osmanlı mimarisi zaman içinde büyük değişiklikler geçirmiş ve gelmiş geçmiş tüm kültürlerin sentezini yaparak ortaya çıkarmıştır.

Osmanlı Mimarisini 14.yy dan 20.yy’ın başlarına kadar uzanan süreci 3 ana başlık altında incelenmektedir.

  I- Erken Dönem Osmanlı Mimarisi(14.yy-15.yy)
II - Klasik Dönem Osmanlı Mimarisi(15.yy-17.yy)
III - Son Dönem Osmanlı Mimarisi(17.yy-19.yy)

Osmanlı Devletinin kuruluş döneminde etkili olan Erken Dönem Mimarisi İznik, Bursa ve Edirne yapıları tarafından temsil edilir. Bursa devletin ilk anıtsal taş yapılarını bulundurmuş gerekse Erken dönem Mimarisi ’ne damgasını vurmuş olması nedeniyle büyük bir öneme sahiptir.14.yy.ın ikinci yarısında devletin merkezi olan Edirne ise bir cami ve medreseler kentidir. Erken Dönem Mimarisi taş işçiliği bakımından Selçuk Sanatının izlerini taşır. Erken Dönemde klasik anlayışın ve özgün Osmanlı sanatının ilk temelleri atılmış; kubbe geleneği ortaya çıkıp gelişmiştir.

Klasik Dönem Mimarisi ise üç yüzyıllık geniş bir dönemdir; en parlak örneklerini ise İstanbul’da vermiştir. Bu dönem mimarisinin başlıca konuları dini ve kamusal yapılardır. Özel mülkiyet anlayışı olmadığından sivil mimariye ait yapılara pek rastlanmaz. Kamusal ve dinsel işleve sahip olmayan ilk ürünler dönemin sonlarında, batı etkisinin gelişiyle verilmiştir. İmparatorluğun duraklama dönemine girdiği 17.yy. sonlarında ve bunu takip eden gerileme döneminde Osmanlı devlet adamları ve aydınları arasında reform arayışları ortaya çıkmıştır; fakat bu arayışlar daha çok Avrupa’nın taklit edilmesi şeklinde gelişti. Mimaride batılı üsluplar benimsenmeye başladı. Böylece 18.yy.dan sonra Klasik dönem eserlerine rastlanmadı, sivil mimari önem kazandı. (Osmanlı mimarisi hakkında )

Erken dönem Osmanlı Mimarisi:
Erken dönem Osmanlı mimarisi bu dönemde ağırlıklı olarak İznik, Bursa ve Edirne ‘dedir. İlk Osmanlı mimarisinin başlıca örneklerini külliyeler oluşturmaktadır. Külliye bütünlüğündeki ana yapı ise başta cami olmak üzere medrese, türbe, hamam, bedesten, han, çeşme vs. gibi işlevsel yapılar oluşmuştur.

Bursa, 1326 yılında Osmanlıların olmuştu ancak ilk eserler İznik’ te inşa edilmiştir. İlk ve en erken örneğini İznik’te bulduğumuz cami mimarisi, plan şeması olarak bazı büyük farklılıklar ortaya koyar. Bu nedenle ilk örnekleri ve buna bağlı olarak cami mimarisini üç ayrı plan şemasıyla ve her plan tipinin kendi içinde görülen farklılıklarıyla değerlendirilir. (Cantay, 2000)

A) Erken Osmanlı Dönemi Medrese Mimarisi
Anadolu Türk mimarisinde işlevleri belirgin olan eğitim ve öğretimle ilgilidir. Bu yapılar medrese adıyla anılır.

B)Erken Osmanlı Dönemi Türbe Mimarisi
Anadolu Türk Beyliklerin dönemini kısa süreliğine kümbet-türbe mimari geleneğini takip etmiş daha sonra kendi türbe mimarisini ortaya koymuştur.
İstanbul'un fethinin ardından mimaride değişimler başlamıştır. Fetih geleneğine göre fethedilen yerdeki en büyük kilise camiye çevrilmektedir. İstanbul fethedildikten sonra da fethin sembolü olarak Ayasofya, camiye dönüştürülmüştür. Osmanlı İmparatorluğu'nun çeşitli şehirlerinde 300 kadar cami, 57 medrese, 59 hamam, 29 bedesten, çeşitli saray, hisar, kale, sur, han ve köprüler yaptırdı. 
Herkesi mimarisiyle büyüleyen 'Topkapı Sarayı' Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'a en büyük katkısıdır. 1478’te yaptırılan Topkapı Sarayı, Abdülmecit’in Dolmabahçe Sarayı’nı yaptırmasına kadar devletin idari merkezi olmuştur. (Fatih Sultan Mehmet Hangi Mimari Eserleri Yaptırdı, 2017 )Kapalıçarşı, Fatih külliyesi gibi pek çok eser yapılmasını sağlamış ve destek olmuştur.

Klasik Osmanlı Mimarisi
Osmanlı Klasik Dönem mimarisini ele alırken; öncelikle bu dönemi besleyen önceki dönemlerin incelenmesi gerekmektedir. Bunlar Doğu Roma ve Beylik mimarileridir. Bu iki dönem Osmanlı Devletini sadece siyasal açıdan etkilememiş aynı zamanda kültürel ve mimari izlerde bırakmıştır. Osmanlı bu iki dönemin mirasını alarak olabilecek en üst seviyeye ulaştırmıştır. Beylik mimarisi Edirne’nin başkent olmasına kadar yoğun bir şekilde hissedilmektedir. Edirne ile birlikte Balkan ve Doğu Roma etkisi artmaya başlamıştır. İstanbul’un fethi ile bu etkinin kaybolduğu görülmektedir. Karmaşık ama aynı zamanda içerisinde birçok güzellikler içiren beylik döneminin siyasal yapısı mimarlığa etkin bir şekilde aktarılmıştır.
Bir geçiş dönemi olan beylik döneminin mimarisi siyasal yapıya benzer olarak birçok elementi içerisinde barındırmıştır. Aynı zamanda birçok yenilikte bu dönemde denenmeye başlanılmıştır. Örneğin Orta Asya’da genellikle türbelerde kullanılan “kubbe” sistemi mescitlerde yaygınlaştırılmıştır. Ayrıca bu dönemde etki alanı hala Orta Asya’dır. Tabii İran’ın burada köprü olduğunu ve etkilerinin yadsınamayacak olduğunu unutmamak lazım. Her ne kadar Moğolların istilası ile ekonomik sebeplerden beylik mimarisi sekteye uğrasa da Osmanlı mimarisini derinden etkilemiştir. Doğu Roma İmparatorluğu her ne kadar beylik döneminden önce var olmuş olsa da Osmanlı’ya etkisi beylik döneminden sonra olmuştur. Bunun sebebi Doğu Roma mimarisinin imparatorluk mimarisi olmasıdır. Osmanlı ancak İstanbul’u fethettikten sonra imparatorluk düzeyine ulaşmıştır. Doğu Roma mimarisi, Yunan uygarlığının mirasını taşıyan Roma mimarisinin bir devamıdır. Farklı kültürleri içinde eritmiş; ortak bir mimarlık stilidir Doğu Roma mimarisi. Büyüklük ve haşmetin yanı sıra mutlak gücü simgeleyen etmenlerde önemlidir. Örneğin Ayasofya’da kare bir yapının üzerine tek büyük bir kubbenin oturtulması gibi. Bu yönden Doğu Roma mimarisinin simgelik etkisini Osmanlı Klasik çağında rahatlıkla görebilmekteyiz. Beylik Dönemi Kuruluş Osman Bey döneminde gerçekleşse de beyliğin mimarlıkla olan ilişkileri Orhan Bey döneminde artmıştır. Özellikle Bursa’nın fethi bu dönemi başlatan olaylardandır. Beylik bu dönemde daha yerleşik hale gelmiş ve mescit, suyolları gibi toplumun genel ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmıştır. Bu dönemde Osmanlı Beyliğini şanslı sayabiliriz çünkü baskı altındaki doğudan birçok mimar beyliğe gelmiştir. Bunun yanı sıra fethedilen Doğu Roma topraklarındaki sanatçılarda Osmanlı’ya yeni ufuklar kazandırmıştır. Fetret dönemine kadar Bursa imarın merkezi konumundadır. Fetret dönemi ile Edirne önem kazanıyor (OSMANLI MİMARİSİ HAKKINDA)

II. Murad’ın Balkanlarda yaptığı fetihler mimariye yeni elementlerin katılmasının –demir bağlantı elemanları kullanılması gibi- yanı sıra yeni mimari düşüncelere de imkân sağlamıştır.
Bunun yanı sıra Selçuklu devletinde külliyeler şehrin büyüme noktaları iken Osmanlı’da şehri sınırlayan yapılar olmuştur. XIV. Yüzyıl da yer alan en önemli mimari yapı ise Bursa Ulu Cami’dir. Çoklu kubbe sistemlerine güzel bir örnektir. Dikdörtgen bir yapının üzerine yirmi eş kubbe kondurulmuştur. Bu kubbeleri on iki ayak taşımaktadır. Yağmur sularının toplandığı şadırvan ince mimari üslubun Osmanlı mimarisine girdiğinin göstergesidir. Bu şadırvan bir iç avlu görevi görmekte ve binayı aydınlatmaktadır. Aynı özelliği Kayseri’de bulunan Selçuklu dönemi Hatun Cami’sinde de görmekteyiz [1]

Bu dönem Osmanlı mimarları cami mimarisinin özelliklerini belirlemeye çalıştılar. Ayrıca merkezi plan sorunun nasıl çözüleceği sorusuna yanıt aradılar. Bu dönem mimarlarının baş amacı her yönden ve herkes tarafından görülebilecek kadar yüksek ve heybetli yapılar yaratmaktı. Bu Dönem camilerinde kubbeli ve yan kubbeli bir örtü sistemi kullanıldı. Bu tavan dörtlü fiyalak (prizma biçimli yapılarla hiyerarşik, basamaklı bir görünüm sistemi ile dengelendi) Yukarıdan aşağı genişleyen bir kütle kompozisyonu tasarlandı. Ana kütle ve kubbe arasında daha uyumlu bir geçiş yapabilmek için kubbe kasnağı sınırlı yükseklikte tutuldu: Bu dönem yapılarında kullanılan kubbeler tam yarı küre şeklinde değildi. Selahattin Camilerinde olduğu gibi minare sayısıysa iki veya dörttü. Bu dönemde kullanılan yapı malzemeleri küfeki taşı ve mermerdi.

16-17.yy.(Sinan Dönemi ) İmparatorluğun ekonomik alandaki refahını yansıtan büyük boyutlu eserler yapıldı. Şehircilik çalışmaları önem kazandı. Mimari elemanların ölçüleri ve kompozisyonları yeniden düzenlendi.: Ana kubbe genişletildi; yan mekanlar kullanışlı hale getirildi; filayak sayısı altı ve sekize çıkarıldı. Yapı malzemelerinde yalınlık ön plana çıktı. Ayrıca renkli taşlar da yapılarda kullanılmaya başlandı. 17.yy. da ,16.yy.ın etkileri görüldü .Batı etkisi henüz kuvvetli olmadığından bu dönemde Osmanlı kendi kaynakları açısından kısırlaşmamıştı, hala özgün eserler verebiliyordu ..Fakat Osmanlı’nın duraklama dönemine girişi ,iç karışıklıklar ,ekonomik sıkıntılar mimaride büyük atılımlar gerçekleştirecek büyük boyutlu yapıların inşasını engelledi .Bu nedenle bu dönemde İmparatorluğun büyüklüğünün anısını yaşatacak eserlerle yetinildi.  (OSMANLI MİMARİSİ HAKKINDA)

Son Dönem Osmanlı Mimarisi: 
Mimar Sinan’ın ölümü ile Osmanlı mimarisinde “Klasik Dönem” diye adlandırılan çağ kapanmış, etkileri uzun süre devam etmiştir. Bu etki, özellikle cami planlarında çok güçlü ve kalıcı olmuştur.
Resmi Osmanlı anlatısında, 18. Yüzyıl, askeri üstünlüğü o dönem itibariyle genel kabul görmüş Avrupa ile yeni bir barış diplomasi dönemini başlatan bir önceki yüzyılın kasvetli son yıllarıyla tam bir zıtlık içerisindedir. Modern tarihçilikte, Batı’nın mimari kültürüne yeni yeni ilgi duymakla olan saray erkânının enerjisi ile değişen İstanbul peyda olmuştur. Osmanlı Batılılaşma, imparatorluğunun 1683 ‘ten sonraki askeri (ve dolayısıyla kültürel) gerilemesinin eş anlamlı bir belirtisi ve 19. Yüzyılın daha karalı, Batı odaklı modernleşme reformlarının öngören bir eğilim ortaya çıkmıştır [2]
Osmanlı için gerileme döneminin başlaması ifadesi, askeri ve siyasi alanları karşılayabilir nitelikte bir sözcük olabilir fakat aynı sözcüğü mimari, kültürel ve sosyal hayat için kullanmak ne kadar doğru olur tartışılır. Bu dönem Osmanlı mimarisinin zirvede olduğu bir dönem olarak ele alınabilir. Osmanlı’ nın Geç Dönemi askeri ve siyasal alanda karşılaşılan başarısızlıklarla beraber, bir içe dönme sürecini ortaya çıkarmıştır. Bir bakıma, kendini her alanda en iyi ve rakipsiz gören Osmanlı, Sanayi Devrimi ‘nin etkisiyle başlayan gelişim ve değişimlerin çok gerisinde kaldığını fark etmiştir. Askeri yenilgiler ve  ekonomik olarak Avrupa ‘dan  geri kalış sebebiyle ,Osmanlı devleti özeleştiriye almıştır

Osmanlı Devleti’nin modernleşme politikasının resmiyet kazandığı bu dönemde Batı ile diplomatik ilişkilerin artması ve bürokratların mevcut sistemi iyileştirme çabaları ile siyasette başlayan değişim, zamanla günlük hayatın her alanına yayılmış fiziksel çevrede de gözle görülür etkiler yapmıştır. [3] İstanbul’un Tanzimat ile geçirdiği kentsel değişimde, yeni benimsenen ekonomik ilişkiler ve yaşantı biçimi rol oynamıştır. Bu süreçte yeni bir kentsel altyapı ve kanunlara ihtiyaç duyulmuş, çözüm olarak geliştirilen yasal çevreye ve idari örgütlenmeler sonucu kent ölçeğinde planlamaya gidilmiştir. [4]  Saray ve çevresi, saray, kasır, köşk ve yalılarla Haliç ve Boğaz boyunca yayılmış, devletin askeri yapısı da kuzeyde ve Anadolu yakasında inşa edilen kışlalarla yeni yerleşim alanları meydana getirmiştir.
19.yüzyılın ikinci yarısında, ahşap evlerden meydana gelen yoğun kentsel dokuya sahip Tarihi Yarımada’ da gerçekleşen büyük yangınlar, fiziksel değişimin çıkış noktasıdır. İstanbul genelinde olduğu gibi yangınlar tehlikesini azaltacak yeni inşaat teknikleri, yolların yeni ulaşım  teknolojisine uygun olarak genişletilmesi, kent mekanının yeniden inşa edilmesi çalışmalarıyla yeniden yeşillenmiştir [5]

Tanzimat döneminde görev yapan mimarlar incelendiğinde, çoğunluğunun yabancı veya Levanten mimarların Gaspare   Fossati, bu dönemde Tarihi Yarımada ‘da gerçekleştirdiği yeni işlevli ve modern yapım tekniklerine dayana binalarıyla öne çıkan bir isimdir
Fransa ‘da eğitim almış Levanten mimarlarında Alexandre Vallaury birçok mimari esere imza atmakla birlikte dönemin diğer mimarlarından farklılık göstermektedir. Ne batılı ne de Doğulu bir mimar sayılan Vallaury ‘nin eserlerinin birçoğunda Batı ve Osmanlı mimarisinin sentezlenmiş hali görülmektedir.[6]

Bu dönemde özellikle süslemede Borak, Rokoko gibi Batı kaynaklı üsluplar görülür. Ama üslupların Osmanlı sanatındaki uygulamasında geleneksel Türk motifleri ve yapı tiplerinden vazgeçilmemiştir.
Bu dönem çeşme ve sebiller daha çok önem kazanmıştır. İstanbul halkının 18.yüzyılda günlük yaşamına giren ve Sadabad, Kağıthane ve boğaz kıyıları gibi alanların şehir yaşamında mekânsal olarak var olması, İstanbul halkının günlük yaşamı için değişik bir deneyim olan mesire kavramını sokmuştur. 18. yüzyıl İstanbul’unda, fiziksel çevrenin evrimi aşamasında, dönemin ruhuna uygun olarak değişen mimari yaklaşımlar çerçevesinde şehrin önemli noktalarına, şehre batılı havası veren ve geleneksel çeşme tipolojisinden ayrılan büyük boyutlu, taş malzemeli dört yüzlü çeşmeler yapılmıştır.

Bu yapılar, şehrin yeni bir karakter kazanmasında ve historiyografik açıdan şehir mekânlarının tamamlanması açısından önemlidir. Etrafı açık ve dört yönden algılanabilen bu çeşmeler, çevresinde dolaşılabilen yapılar olmasından dolayı mekân etkisi yaratmış, gündelik yaşamda ve mimarlık tarihi yazımında “Meydan Çeşmeleri“ olarak tanımlanmıştır. Ancak bu çeşmelerin yapıldıkları alanların, dönemi içerisinde şehir meydanları olarak tanzim edilmediklerini, çeşmelerin yapılması ile bu alanlarda kendiliğinden ve müdahalesiz oluşan meydan kültürünün geliştiği ve bunların çeşme meydanı olarak tanımlanması İstanbul ‘da ki meydanlar açısından vurgulanması gereken önemli bir noktadır. [7]

Sonuç:
Sonuç olarak Osmanlı mimarisi birçok kültürden etkilenmiş ve ortaya çıkan mimari yapılarda bunu yansıtmıştır. Bu mimarlığı Osmanlı devletinin siyasi tarihi ile yakın bir ilişkide olduğunu unutmamak gerekir. Siyasi iniş çıkışların veya devrimleri mimariyi de etkilemiştir. Osmanlı beylikten imparatorluğa geçişin bütün aşamalarını mimarisi üzerinde de yansıtmıştır. Osmanlı mimarisinin en çok değiştiği dönem son dönem Osmanlı mimarisi olmuştur. Bu dönemde aslında bir milletin değişimini ve bu değişimin her alanda hissetmesinden de anlaşılmaktadır. Bu çalışmadan çıkarımlarım ise bir milletin değişmesi o milletin sadece dış görünüşünün değişmesinden ibaret olduğu anlamına gelmemektedir. Aslında o milletin düşüncelerini, toplum yapısını, mimarisini, sosyal hayatının da değiştirdiğin anlamına gelir. Bu değişim her zaman kötü olacak diye bir şey yoktur fakat her değişimde iyi değildir. Osmanlı mimarisi de bu değişim dalgası altına son dönemde girmiştir ve eski yapısını unutarak etkilendiği düşünceler izinde eser vermeye başlamıştır.


Kaynakça

-Cantay, P. D. (2000). Erken Osmanlı Dönemi Mimarisi .
-Fatih Sultan Mehmet Hangi Mimari Eserleri Yaptırdı. (2017 , 08 cuma). https://www.projedefirsat.com/haber/fatih-sultan-mehmet-hangi-mimari-eserleri-yaptirdi. adresinden alınmıştır
-karakaş, h. (tarih yok). osmanlı mimarisi ve dönemleri . 2.
-kayhan, c. (2016). Geç Dönem OsmanlıMimarlığı. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Meslek Yüksekokulu Mimari Restorasyon Program.
-OSMANLI MİMARİSİ HAKKINDA. (tarih yok). http://www.restoraturk.com/index.php/mimarlik/361-osmanli-mimarisi-hakkinda. adresinden alınmıştır






[1] Ödekan A. “Mimarlık ve Sanat Tarihi” in Osmanlı Devleti 1300-1600 yayın yönetmeni Sina Akşin, İstanbul, 2005,sayfa 294
[2] Shire Hamadeh ,Şehr-i Sefa 18.yüzyılda İstanbul ,Doğan Kuban ,Türk borak mimarisi hakkında bir deneme
[3] Gözde çelik, Tanzimat ve Tarihi Yarımada’nın yeni mimari çehre
[4] İlhan tekeli 19.yüzyılda İstanbul metropol Alanının Dönüşümü
[5] İlhan tekeli 19. Yüzyılda İstanbul
[6] Serhat anıtkar ,19.yy batılılaşma hareketlerinin Osmanlı mimari biçimlenişe etkisi: Vallaury yapıları örneği
[7] Esma igüs 18.yüzyıl İstanbul’unda fiziki çevre ,meydan çeşmeleri ve çeşme meydanlarının etrafında oluşan İstanbul meydanları


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder