25 Nisan 2019 Perşembe

TÜRK DARBE TARİHİ


                                             TÜRK DARBE TARİHİ
                                                         Rumeysa YILMAZ/11A /No: 45/ 2019

GİRİŞ
Silahlı kuvvetlerin yapısı, ülkede yaşanan karışıklıklar, ekonomik buhranlar ve dış güçlerden kaynaklı bir takım sıkıntılar Türkiye’de yaşanan darbelerin başlıca nedenleri sayılabilir. Darbeler öncelikle halkın refahı için ortaya çıkmış lakin gerçekleştirildikten sonra refahtan ziyade zulme sebebiyet vermiş, halkta unutulmayacak yaralar ve korkulara neden olmuştur.
Bu ödevde: Cumhuriyet’in Kuruluşundan itibaren, Türkiye’de meydana gelen darbelerin nedenleri ve halkta uyandırdıkları izlenim hakkında genel bir değerlendirme yapılmıştır.
Darbe; "Bir ülkede baskı kurarak, zor kullanarak veya demokratik yollardan yararlanarak hükûmeti istifa ettirme veya rejimi değiştirecek biçimde yönetimi devirme işi" 

Türk Demokrasisine Vurulan İlk Darbe; 27 Mayıs 1960
Cumhuriyetin ilanından sonra darbeler farklı bir ivme kazanmıştır. Askeri kurumlar kimi zaman hakem, kimi zaman da bekçilik ve yöneticilik görevini üstelenmiş, Bununla beraber istenildiği zaman hükumete müdahale etme hakkına sahip kurumlara dönüşmüşlerdir.

27 Mayıs 1960 darbesi ise demokrasi yolunda ki gelişmenin sekteye uğratıldığı ilk darbedir. Bu dönemde, siyasette etkin olan iki kutup bulunmakta: Demokrat Parti(DP) ve Demokrat Partinin tam zıttı olan görüşlere sahip olmakla birlikte, dönemin muhalif partisi: Cumhuriyet Halk Partisi(CHP).   
Demokrat Partinin Kuruluşu: CHP’nin Fuat Köprülü ve Adnan Menderes’i partiden ihraç etmesi üzerine Celal Bayer’de partiden ayrılmış ve Bayer’in istifasından sonra 7 Ocak 1946 tarihinde DP kurulmuştur. Böylelikle CHP’nin karşısında oyların ikiye bölünmesine neden olacak bir parti oluşumu meydana gelmekle birlikte, gerçek manada demokrasi işlemeye başlamıştır. Kurulduğu andan itibaren DP, CHP idaresine herhangi bir sebeple karşı olan, ondan rahatsızlık duyan tüm kesimleri, milli iradeyi hâkim kılma gayesi ve “yeter söz milletin” sloganı altında, bünyesinde toplamaya çalışmıştır.

“DP 1954 yılında yapılan seçimlerde parlamentoda üstünlüğü sağlayarak, CHP’nin 31 sandalyesine karşı 489 sandalye ile %58 oranında büyük bir üstünlük kurmuştur.[1]” Bu üstünlüğün ardından askeri alan başta olmak üzere birçok alanda yenilikler yapılmış ve devletin temel yapı taşını oluşturacak kurumlara, CHP ile ilişkisi olmamış insanlar yerleştirilmeye başlanmıştır. Halk Evleri kapatılmış, aynı zamanda Mustafa Kemal’in naaşı Etnoğrafya müzesinden Anıtkabir’e nakledilmiştir. Fakat tüm bu yeniliklerin içerisinde en çok dikkati ve tepkiyi çeken karar, ezanın yeniden Arapça okutulması olmuştur. “Dönemin muhalefet partisini çileden çıkartan bu karar ile birlikte DP, "Cumhuriyetçi yapıyı yıkmaya çalışmak ve Cumhuriyete ihanetle” itham edilmiştir ve Celal Bayar Arapça Ezan yasağının kaldırılmasını köşkte uzunca süre bekletmiştir. Menderes de bu süreçte tepki olarak İsmet İnönü'yü paralardan çıkartmıştır.[2]

Türkiye 1954 yılında iktisadi canlanmanın bitmesiyle çağa ayak uyduramamış ve ham madde ithalatı artarken, doğru orantılı olarak dış borçlar da artmaya başlamıştır.

Menderes bu dönemde ABD’den beklediği desteği göremeyince denge politikası güderek Sovyet Rusya ile ilişkilerini kuvvetlendirme yoluna gitmiştir.

Gündemde bunlar yaşanırken, “Başbakan Adnan Menderes Türkiye ve Yunanistan görüşmeleri için Londra’ya hareket etmiştir. Menderes’in uçağı 17 Şubat 1959 tarihinde Gatwick Havaalanı yakınlarında düşmüştür. Yaşanan uçak kazasında 14 yolcu hayatını kaybederken Adnan Menderes mucizevi şekilde kurtulmuştur.[3]

 Bu olayın ve muhalif partinin başını çektiği birçok eylemin ardından, Menderes halkı sakinleştirmek adına Ankara Kızılay’da bir miting yapmayı planlamıştır. Lakin muhalif partili gençlerin bu mitingden haberdar olmalarıyla, mitingde büyük bir kargaşa meydana gelmiştir. Bu gösteri sonucu Menderes’in yaralandığı ve bir gazetecilerin yardımı ile protestoların ortasından çıkartıldığı bilgisi bulunmaktadır. Ayrıca bu gösterilerde ilk kez “Menderes istifa!” sloganları atılmıştır. Ülkede baş gösteren bu tür suikast girişimlerinin yanı sıra, yaşanan buhranlar ve iç karışıklıklar askerin dikkatini çekmeye başlamıştır

“Bunun üzerine Kara Kuvvetleri Komutanı Cemal Gürsel 3 Mayıs 1960 tarihinde Savunma Bakanı Ethem Menderes’e bir mektup yazmıştır. Mektuptan sonra 5 Mayıs 1960 tarihinde Harbiyeli öğrenciler Ankara Kızılay’da bir gösteri düzenlemişlerdir.[4]” Burada ordunun vermeye çalıştığı mesaj, protestoların desteklendiği ve haklı bulunduğudur. 27 Mayıs 1960 tarihinde saat 05.25’te Kurmay Albay Alparslan Türkeş, Ankara Radyosundan yaptığı bildiri ile darbenin gerçekleştiğini belirtmiştir. Bildiri şu şekildedir;

“Bu harekete Silahlı Kuvvetlerimiz, partileri içine düştükleri uzlaşmaz durumdan kurtarmak ve partiler üstü tarafsız bir idarenin nezaret ve hakemliği altında en kısa zamanda adil ve serbest seçimler yaptırarak idareyi hangi tarafa mensup olursa olsun seçimi kazananlara devir ve teslim etmek üzere girişmiş bulunmaktadır. Girişilmiş olan bu teşebbüs hiçbir şahsa veya zümreye karşı değildir. İdaremiz hiç kimse hakkında şahsiyete müteallik tecavüzkar bir fiile teşebbüs etmeyeceği gibi, edilmesine de asla müsamaha etmeyecektir. Kim olursa olsun ve hangi partiye mensup olursa olsun, her vatandaş kanunlar ve hukuk prensipleri esaslarına göre muamele görecektir… Kabineye mensup şahsiyetlerin Türk Silahlı Kuvvetlerine sığınmalarını rica ediyoruz. Şahsi emniyetleri kanun teminatı altındadır.

Müttefiklerimize, komşularımıza ve bütün dünyaya hitap ediyoruz. Gayemiz Birleşmiş Milletler Anayasası’na ve insan hakları prensiplerine tamamıyla riayetti. Büyük Atatürk’ün “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” prensibi bayrağımızdır. Bütün ittifaklarımıza ve taahhütlerimize sağdıkız. NATO’ya inanıyoruz ve bağlıyız. CENTO’ya bağlıyız. Düşüncelerimiz, yurtta sulh, cihanda sulhtur. Türkiye dahilinde bütün garnizonlardaki garnizon komutanları o yerin mülki ve askeri idaresine el koyacaklar ve vatandaşların her hususta emniyetini sağlayacaklardır.[5]

“Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük katastrofu”; 12 Eylül 1980 Darbesi
1980 tarihinde gerçekleştirilen darbe ile Süleyman Demirel’in başkanı olduğu hükümet devrilmiştir. Ardından ülkede meydana gelen karışıklıklar ve bununla birlikte yaşanan ekonomik buhran askeri darbeye meydan hazırlamıştır. Kimine göre haklı bir darbe sayılan 1980, kimine göre ise Türk Cumhuriyetinin utanç vesilesi olmuştur.

Türkiye’nin iç işinde yaşadığı sıkıntıların yanı sıra uluslararası arenada da yaşadığı sıkıntılar darbeyi tetikleyici unsurlardan birisidir. “1974 yılında Anti-Amerikan Ecevit-Erbakan koalisyonunun Kıbrıs’a asker çıkarması, Türkiye’ye ağır ekonomik ambargonun başlatılması ile sonuçlandı.[6]” bu ağır ambargo neticesinde enflasyon oranlarında kayda değer bir artış meydana gelmiştir. Bu artışın nedeni Ortadoğu’da yaşanan petrol savaşı ardından OPEC’in petrol değerlerini artırması ve bu artışın petrol ithal eden ülkeleri olumsuz etkilemesidir.  petrol sıkıntısının önemi göz ardı edilemeyecek düzeydedir. Lakin insanlar en temel ihtiyaçlarını dahi uzun kuyruklara girerek halletmeye başlamış ve bu da sıkıntıların doğmasına mahal vermiştir. “Bu dönemde Süleyman Demirel’in: “70 cente muhtaç olduk” demesi unutulmazlardan birisidir.[7]” Türkiye bu dönemde kapılarını dış dünyaya açmış ve iç işlerinde fakirlikle beraber, üretim de azalmaya başlamıştır. Ekonomik buhranın yanı sıra ülkede meydana gelen suikast girişimleri ve faili meçhul cinayetler de halkı korkutmaya başlamış ve askerli rejimi galeyana getirmiştir.

Halk ikiye ayrılmış: Bir yandan Türkiye’nin Sovyetlerle entegrasyonunu savunan sol örgütler, beri yanda bunlara geçit vermemek iddiasındaki milliyetçi teşkilatlar silahlı çatışma haline girmiştir. Bu çatışmanın nedenini Kıbrıs Harekatının Bülent Ecevit önderliğinde kazanıldığı düşüncesi ve solun güçlenmesi sağın ise örgütlenmesi olduğu görüşü yaygındır.  Bu hal üzere ülkede ki asayiş de bozulmuş, üniversiteler liseler ve hatta sokaklar dahi bu iki zıt kutup arasında bölünmüştür. Gençler inandıkları dava uğruna göz kırpmadan ölüyor ve geri adım atan herhangi bir tarafın olmamasından kaynaklı, gün geçtikçe yaşanan kaosun beraberinde şiddet de artıyordu. En kanlı yılın 1978 yılı olduğu kaynaklara da yansımıştır. Bu iç karışıklıklarının başını ABD ve NATO’nun çektiği bilinmektedir.” Dönemin ABD Başkanı Carter'a Ankara'daki Amerikan diplomatik kaynaklarından geçilen "Bizim çocuklar başardı (Our Boys Have Done It)" cümlesi Kenan Evren ve arkadaşlarından böyle bir darbenin dört gözle beklendiğinin bir kanıtı niteliğindeydi.[8] bütün bu olayların ardından 12 Eylül 1980 tarihinde saat 3’de Kenan Evren TRT yayınında ve radyolarda darbe bildirisini yayınlamıştır.  
 
Yüce Türk Milleti:
Büyük Atatürk’ün bize emanet ettiği ülkesi ve milletiyle bu bütün olan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, son yıllarda, izlediğiniz gibi dış ve iç düşmanların tahriki ile, varlığına, rejimine ve bağımsızlığına yönelik fikri ve fiziki haince saldırılar içindedir. Devlet, başlıca organlarıyla işlemez duruma getirilmiş, anayasal kuruluşlar tezat veya suskunluğa bürünmüş, siyasi partiler kısır çekişmeler ve uzlaşmaz tutumlarıyla devleti kurtaracak birlik ve beraberliği sağlayamamışlar ve lüzumlu tedbirleri almamışlardır. Böylece yıkıcı ve bölücü mihraklar faaliyetlerini alabildiğine arttırmışlar ve vatandaşların can ve mal güvenliği tehlikeye düşürülmüştür. Atatürkçülük yerine irticai ve diğer sapık ideolojik fikirler üretilerek, sistemli bir şekilde ve haince, ilkokullardan üniversitelere kadar eğitim kuruluşları, idare sistemi, yargı organları, iç güvenlik teşkilatı, işçi kuruluşları, siyasi partiler ve nihayet yurdumuzun en masum köşelerindeki yurttaşlarımız dahi saldırı ve baskı altında tutularak bölünme ve iç harbin eşiğine getirilmişlerdir. Kısaca devlet güçsüz bırakılmış ve acze düşürülmüştür.
Aziz Türk Milleti:

İşte bu ortam içinde Türk Silahlı Kuvvetleri, İç Hizmet Kanununun verdiği Türkiye Cumhuriyeti'ni kollama ve koruma görevini yüce Türk Milleti adına emir ve komuta zinciri içinde ve emirle yerine getirme kararını almış ve ülke yönetimine bütünüyle el koymuştur. Girişilen harekatın amacı, ülke bütünlüğünü korumak, milli birlik ve beraberliği sağlamak, muhtemel bir iç savaşı ve kardeş kavgasını önlemek, devlet otoritesini ve varlığını yeniden tesis etmek ve demokratik düzenin işlemesine mani olan sebepleri ortadan kaldırmaktır. Parlamento ve Hükümet feshedilmiştir. Parlamento üyelerinin dokunulmazlığı kaldırılmıştır. Bütün yurtta sıkıyönetim ilan edilmiştir. Bu bildirirnin ardından; Süleyman Demirel, Bülent Ecevit ve Necmettin Erbakan’a, Kenan Evren’in imzasıyla birer tebliğ gönderildi.

1980 darbesinden hiç şüphesiz en çok etkilenen kısım gençler olmuştur. İşkenceye maruz kalan gençler, akıl alamaz idam cezaları ile caydırılmaya çalışılıyor lakin devlet sert kullandıkça halk da geri adım atmaktan çekiniyordu. Bunun neticesinde gençler arasında örgütler kurulmaya başlamıştı, bunların başlıcaları sağcılar için; ülkü ocakları, solcular için; aynı görüşten insanların kurduğu derneklerdi ve islam gençliği için ise; MTTB’dir. Bu karışıklıklardan dolayı hükumet sürekli değişmekte lakin ülkenin ahvali asla iyileşememektedir. sayısal verilere de göz atıldığında devletin halka ağır yaptırımlar ve cezalar uyguladığı kanısına varabiliriz. Şöyle ki:

“-12 Eylül döneminde gözaltında ya da cezaevlerinde 299 kişi yaşamını yitirdi.
 -171 kişinin işkenceyle öldüğü belgelerle kanıtlandı.
 -43 kişi için gözaltında ‘’intihar ettiği’’ raporu düzenlendi.
 -73 tutukluya ise doğal ölüm raporu verildi.

İşkenceyle ilgili iddialara her gün bir yenisi ekleniyordu. En yaygın işkence uygulamalarıysa: Filistin askısı, elektrik verme, cinsel taciz, zorla marş söyletme, uykusuz-aç susuz bırakma, tecrit, basınçlı su sıkma, zorla ayakta tutma, işkenceyi seyrettirme, dinletme, falaka, iple ellerin vücuda bağlanması, cinsel organlara şiddet uygulama, sahte idam denemesiydi.[9]” Bir müddet sonra cezaevinde ki insanlar ölüm orucuna başlamış ve hükümetle halka seslerini duyurmayı amaçlamışlardı. Lakin hükumetin  taviz vermeye ve hatta, hataya mahal verecek en küçük ayrıntıya dahi tahammülü yoktu. Ardından seçimler başlamıştı. Bir çok koalisyon kurulmuş ve bir çok parti gelip geçmişti. son demlerde halkın isteği üzerine “Necmettin Erbakan başkanlığında, RP–DYP (Refahyol) hükümeti kuruldu. Lakin Refahyol Hükümeti uzun süre iktidarda kalmadı. Saltanatı sadece 11 ay sürdü. Erbakan’ın varlığı askerleri, sivil toplum örgütlerini ve medyada bir grubu rahatsız ediyordu. İnsanlar Erbakan’ın varlığını laik Cumhuriyet’ e tehdit olarak görüyordu. Erbakan’ın siyasi 161 geçmişi pek parlak olmadığı için toplum kendisine şüpheyle bakıyordu. Nitekim Yargıtay Başsavcısı’nın dava açmasıyla ortam gerildi, akabinde DYP’ den ardı arkasına istifalar gelmeye başladı. Büyük meslek örgütlerinin de hükümete istifa çağrısı ipleri kopardı. 18 Haziran 1997’ de Erbakan istifasını Demirel’ e verdi.[10]

Ardından 28 Şubat Postmodern darbesi gündeme gelmiştir. Bu darbe ile Cumhuriyetçi rejim tekrardan diriltilmek istenmiş, en küçük din ibaresine bile tahammülü olmayan başkanlar devlet yönetiminde söz sahibi olmaya başlamıştır. Tüm bu olayların ardından Erbakan yenide, Refah adı altında bir parti kurmuş lakin bu partisinin de kapatılması üzerine istifa etmiş, 2001 de ise AKP hükümeti devreye girmiştir.

Özetle 12 Eylül darbesi ve ardından yaşanan 28 Şubat süreci Türk Milleti’nin zihnine kazınmış ve bu topraklardan asla silinmeyecek bir iz bırakmıştır. Üzeri ne kadar örtülmeye çalışılsa da Türk Milleti bu acı hadiseleri unutmayacak. Ve unutturmayacaktır. Günümüzde hala ceremesini çektiğimiz bu hadise, zihinlerimizde daima diri kalacaktır.

15 Temmuz 2016 Darbe Girişimi 
15 Temmuz milletin iradesi ile durdurulmuş bir darbe girişimi olması hasebi ile darbe olarak değil darbe girişimi olarak anılmaktadır. Bazı nedenlerden dolayı darbe saati ayarlanamamış ve trajik olmakla birlikte saat 20.30’da darbe yapılmaya çalışılmıştır. Lakin darbelerden çok çeken ve bir daha böyle bir hadise yaşamamaya gayret eden halkımız olaya el koymuş, birçok yaralı ve şehide rağmen darbe girişimi muvaffak olmamıştır. Bu nedenden olsa gerek gazetelerin manşetleri 15 Temmuz’u şu şekilde ifade etmiştir; “Vatan Gazidir Millet kahraman, Tarihi Değiştiren Gece vb.”
Askeriye başta olmak üzere birçok alana sızan FETÖ militanları Türkiye’nin iç savaş ve işgaline zemin hazırlamak istemiştir. Gezi’de istediklerini alamayanlar, 15 Temmuz’da almaya çalışmış lakin yine muvaffak olamamışlardır. Bu olayların ve katliamların başını çeken ABD ve Batılı devletler eskiden olduğu gibi yeniden Türkiye’yi istedikleri gibi yönlendirebilmek ve bir kukla muamelesi yapmak istemektedir. Batı’nın ABD’nin söylediklerine kulak asmayan ve dediklerini harfi harfine uygulamayan bir liderden oldukça rahatsız oldukları gözlerden kaçmamıştır. Bütün bu hadiseler sonucunda milletin silahlarıyla yine millete kurşun sıkılmış, ve büyük bir badire atlatılmıştır.
15Temmuz gecesi tanklar şehirlere inmiş F16’lar havalanmış ve asker sokağa dökülmüştür. 15 Temmuz Şehitler köprüsü kapatılmış, FETÖ mensubu pilotların kullandığı savaş uçakları; TBMM, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi, Emniyet ve TÜRKSAT'ı bombalamıştır. Ardından TRT’de şu şekilde bir darbe bildirisi okutulmuştur;

“Türkiye cumhuriyetinin değerli vatandaşları,
Sistematik bir şekilde sürdürülen anayasa ve kanun ihlalleri; devletin temel nitelikleri ve hayati kurumlarının varlığı açısından önemli bir tehdit haline gelmiş, Türk Silahlı Kuvvetleri dahil olmak üzere devletin tüm kurumları ideolojik saiklerle dizayn edilmeye başlanmış ve dolayısıyla görevlerini yapamaz hale getirilmiştir. Gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içerisinde olan cumhurbaşkanı ve hükümet yetkilileri tarafından; temel hak ve hürriyetler zedelenmiş, kuvvetler ayrılığına dayalı, laik ve demokratik hukuk düzeni fiilen ortadan kaldırılmıştır.

Devletimiz; uluslararası ortamda hak ettiği itibarini yitirmiş ve evrensel temel insan haklarının göz ardı edildiği, korkuya dayalı otokrasi ile yönetilen bir ülke haline getirilmiştir. Siyasi idarenin aldığı hatalı kararlarla mücadeleden geri durduğu terör tırmanarak birçok masum vatandaşımızın ve teröristle mücadele eden güvenlik görevlilerimizin hayatına mal olmuştur. Bürokrasi içerisindeki yolsuzluk ve hırsızlık ciddi boyutlara ulaşmış, ülke sathında bununla mücadele edecek hukuk sistemi işlemez hale getirilmiştir. Bu ahval ve şerait altında, yüce Atatürk'ün önderliğinde milletimizin olağanüstü fedakarlıklarla kurduğu ve bugünlere getirdiği cumhuriyetimizin koruyucusu olan Türk Silahlı Kuvvetleri, "yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesinden hareketle;

- vatanın bölünmez bütünlüğünü, milletin ve devletin bekasını devam ettirmek,
- cumhuriyetimizin kazanımlarının karşı karşıya kaldığı tehlikeleri bertaraf etmek,
- hukuk devleti önündeki fiili engelleri ortadan kaldırmak,
- milli güvenlik tehdidi haline gelmiş olan yolsuzluğu engellemek,
- terörizm ve terörün her türlüsü ile etkin mücadele yolunu açmak,
- temel evrensel insan haklarını, mezhep ve etnisite ayrımı gözetmeksizin tüm vatandaşlarımız için geçerli kılmak,
- laik, demokratik, sosyal ve hukuk devleti ilkesi üzerine oturan anayasal düzeni yeniden tesis etmek,
- devletimizin ve milletimizin kaybedilen uluslararası itibarını yeniden kazanmak,
- uluslararası ortamda barış, istikrar ve huzurun temini için daha güçlü bir ilişki ve işbirliğini tesis etmek maksadıyla yönetime el koymuştur.

Devletin yönetimi teşkil edilen yurtta sulh konseyi tarafından deruhte edilecektir. Yurtta sulh konseyi  BM-NATO ve diğer tüm uluslararası kuruluşlarla oluşturulmuş yükümlülükleri yerine getirecek her türlü tedbiri almıştır. Meşruiyetini kaybetmiş siyasi iktidara görevden el çektirilmiştir. Vatana ihanet içerisinde bulunan tüm kişi ve kuruluşların en kısa zamanda ulusumuz adına hakkaniyet ve adaletle karar vermeye yetkili mahkemeler önünde hesap vermesi temin edilecektir. Tüm yurtta sıkıyönetim ilan edilmiştir. İkinci bir duyuruya kadar sokağa çıkma yasağı uygulanacaktır. Vatandaşlarımızın kendi güvenlikleri için bu yasağa hassasiyetle uymaları önem arz etmektedir. Havaalanları, sınır kapıları ve limanlardan yurt dışına çıkışlara yönelik ilave tedbirler getirilmiştir. Devlet düzeninin en kısa zamanda tesis ve idamesi için her türlü tedbir alınmış ve uygulanmaktadır. hiçbir vatandaşımızın zarar görmesine müsaade edilmeyecek, kamu düzeninin bozulmasına fırsat verilmeyecektir. Hiçbir ayrım yapılmaksızın tüm vatandaşlarımızın ifade özgürlüğü, mülkiyet hakki, evrensel temel hak ve hürriyeti yurtta sulh konseyinin teminatı altındadır. Yurtta sulh konseyi üniter devlet yapısı içinde dil, din, etnik köken ayrımı yapmaksızın toplumun tüm kesimlerini kapsayacak bir anayasa hazırlanmasını en kısa zamanda sağlayacaktır. Çağdaş, demokratik, sosyal, laik hukuk ilkelerine dayalı anayasal düzen tesis edilene kadar yurtta sulh konseyi ulusumuz adına her türlü tedbiri alacaktır.
Tüm vatandaşlarımıza saygıyla duyurulur.[11]

00.24’de Cumhurbaşkanımızın televizyonda ki çağrısı neticesinde halk sokağa çıkmış ve darbeye dur demiştir.  Gerçekleştirilememiş bu darbe girişiminin ardından, buna neden olan birçok insan gözaltına alınmış, bazıları ise yurtdışına kaçırılmıştır. Lakin Batılı devletler ve ABD’de görmüştür ki ne Türkiye’nin başında ki devlet adamları, ne de Türk halkı eskisi gibi değildir. Milletin devlete bağlılığı kuşkusuz ve sorgusuzdur. Bunun neticesinde bir daha böyle bir girişimde bulunulmayacağını ve bulunulsa dahi, işe yaramayacağını anlamış olmaları gerekmektedir. Türkiye için ağır bir zaman olmakla birlikte; düşmanlarına gözdağı verdiği, dostlarını ise gururlandırdığı bir hadise olarak anılmaktadır.
                                                             SONUÇ
   Sonuç olarak Türk tarihinde yapılan bütün darbeler Türk milleti adına bir yara mahiyeti taşımaktadır. İçeride ki veyahut dışarıda ki düşmanların hepsi milletimizin bekasını bozma eğiliminde ve mazlumların dayanağı olan Türkiye'yi yok etme etkisizleştirme derdindedir. Lakin bizler 15 Temmuzda da gösterdiğimiz gibi.. müslümanların duaları ile ayakta kalmaya devam edeceği. Unutulmamalıdır ki 15 Temmuz Türkiye'nin dönüş noktası olmuştur. Bundan sonra biiznillah tarihte yaptığımız hatalar tekerrür etmeyecek, Tarih yeniden bizim kalemimizle yazılmaya başlayacaktır.


  

KAYNAKÇA
www.tbmm.gov.tr.secimler.genel seçimler
http://utay-alidurantopuz.blogspot.com
Mehmet Ali Birand-Rıdvan Akar, ‘’12 Eylül-Türkiye’nin Miladı’’, Doğan Kitap-İstanbul, 5. baskı, Eylül2006, s. 176
  12 EYLÜL ASKERİ DARBESİ’NİN GENÇLİĞİN ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ (Yüksek Lisans Tezi-235562.PDF)
  http://t24.com.tr/
  https://www.yeniakit.com.tr/
  http://www.milliyet.com.tr/
  http://www.internethaber.com/
 http://www.tarihiolaylar.com



[1] http://www.tarihiolaylar.com
[2] http://www.tarihiolaylar.com
[3] http://www.tarihiolaylar.com
[4] http://www.tarihiolaylar.com
[5] http://t24.com.tr/
[6] https://www.yeniakit.com.tr/
[7] http://www.milliyet.com.tr/
[8] http://www.internethaber.com/
[9]  Mehmet Ali Birand-Rıdvan Akar, ‘’12 Eylül-Türkiye’nin Miladı’’, Doğan Kitap-İstanbul, 5. baskı, Eylül2006, s. 176
[10] 12 EYLÜL ASKERİ DARBESİ’NİN GENÇLİĞİN ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ (Yüksek Lisans Tezi-235562.PDF)
[11] http://utay-alidurantopuz.blogspot.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder