TÜRK DARBE TARİHİ
Rumeysa YILMAZ/11A /No: 45/ 2019
GİRİŞ
Silahlı
kuvvetlerin yapısı, ülkede yaşanan karışıklıklar, ekonomik buhranlar ve dış
güçlerden kaynaklı bir takım sıkıntılar Türkiye’de yaşanan darbelerin başlıca
nedenleri sayılabilir. Darbeler öncelikle halkın refahı için ortaya çıkmış
lakin gerçekleştirildikten sonra refahtan ziyade zulme sebebiyet vermiş, halkta
unutulmayacak yaralar ve korkulara neden olmuştur.
Bu
ödevde: Cumhuriyet’in Kuruluşundan itibaren, Türkiye’de meydana gelen
darbelerin nedenleri ve halkta uyandırdıkları izlenim hakkında genel bir
değerlendirme yapılmıştır.
Darbe; "Bir ülkede
baskı kurarak, zor kullanarak veya demokratik yollardan yararlanarak hükûmeti
istifa ettirme veya rejimi değiştirecek biçimde yönetimi devirme işi"
Türk Demokrasisine Vurulan İlk Darbe; 27 Mayıs 1960
Cumhuriyetin ilanından
sonra darbeler farklı bir ivme kazanmıştır. Askeri kurumlar kimi zaman hakem,
kimi zaman da bekçilik ve yöneticilik görevini üstelenmiş, Bununla beraber
istenildiği zaman hükumete müdahale etme hakkına sahip kurumlara
dönüşmüşlerdir.
27 Mayıs 1960 darbesi
ise demokrasi yolunda ki gelişmenin sekteye uğratıldığı ilk darbedir. Bu
dönemde, siyasette etkin olan iki kutup bulunmakta: Demokrat Parti(DP) ve
Demokrat Partinin tam zıttı olan görüşlere sahip olmakla birlikte, dönemin
muhalif partisi: Cumhuriyet Halk Partisi(CHP).
Demokrat Partinin Kuruluşu: CHP’nin Fuat Köprülü
ve Adnan Menderes’i partiden ihraç etmesi üzerine Celal Bayer’de partiden
ayrılmış ve Bayer’in istifasından sonra 7 Ocak 1946 tarihinde DP kurulmuştur.
Böylelikle CHP’nin karşısında oyların ikiye bölünmesine neden olacak bir parti
oluşumu meydana gelmekle birlikte, gerçek manada demokrasi işlemeye başlamıştır.
Kurulduğu andan itibaren DP, CHP idaresine herhangi bir sebeple karşı olan,
ondan rahatsızlık duyan tüm kesimleri, milli iradeyi hâkim kılma gayesi ve “yeter söz milletin” sloganı altında,
bünyesinde toplamaya çalışmıştır.
“DP 1954 yılında
yapılan seçimlerde parlamentoda üstünlüğü sağlayarak, CHP’nin 31 sandalyesine
karşı 489 sandalye ile %58 oranında büyük bir üstünlük kurmuştur.[1]” Bu
üstünlüğün ardından askeri alan başta olmak üzere birçok alanda yenilikler
yapılmış ve devletin temel yapı taşını oluşturacak kurumlara, CHP ile ilişkisi
olmamış insanlar yerleştirilmeye başlanmıştır. Halk Evleri kapatılmış, aynı
zamanda Mustafa Kemal’in naaşı Etnoğrafya müzesinden Anıtkabir’e
nakledilmiştir. Fakat tüm bu yeniliklerin içerisinde en çok dikkati ve tepkiyi
çeken karar, ezanın yeniden Arapça okutulması olmuştur. “Dönemin muhalefet
partisini çileden çıkartan bu karar ile birlikte DP, "Cumhuriyetçi yapıyı
yıkmaya çalışmak ve Cumhuriyete ihanetle” itham edilmiştir ve Celal Bayar
Arapça Ezan yasağının kaldırılmasını köşkte uzunca süre bekletmiştir. Menderes
de bu süreçte tepki olarak İsmet İnönü'yü paralardan çıkartmıştır.[2]”
Türkiye 1954 yılında
iktisadi canlanmanın bitmesiyle çağa ayak uyduramamış ve ham madde ithalatı
artarken, doğru orantılı olarak dış borçlar da artmaya başlamıştır.
Menderes bu dönemde
ABD’den beklediği desteği göremeyince denge politikası güderek Sovyet
Rusya ile ilişkilerini kuvvetlendirme yoluna gitmiştir.
Gündemde bunlar
yaşanırken, “Başbakan Adnan Menderes Türkiye ve Yunanistan görüşmeleri için
Londra’ya hareket etmiştir. Menderes’in uçağı 17 Şubat 1959 tarihinde Gatwick
Havaalanı yakınlarında düşmüştür. Yaşanan uçak kazasında 14 yolcu hayatını
kaybederken Adnan Menderes mucizevi şekilde kurtulmuştur.[3]”
Bu olayın ve muhalif partinin başını çektiği
birçok eylemin ardından, Menderes halkı sakinleştirmek adına Ankara Kızılay’da
bir miting yapmayı planlamıştır. Lakin muhalif partili gençlerin bu mitingden
haberdar olmalarıyla, mitingde büyük bir kargaşa meydana gelmiştir. Bu gösteri
sonucu Menderes’in yaralandığı ve bir gazetecilerin yardımı ile protestoların
ortasından çıkartıldığı bilgisi bulunmaktadır. Ayrıca bu gösterilerde ilk kez
“Menderes istifa!” sloganları atılmıştır. Ülkede baş gösteren bu tür suikast
girişimlerinin yanı sıra, yaşanan buhranlar ve iç karışıklıklar askerin dikkatini
çekmeye başlamıştır
“Bunun üzerine Kara
Kuvvetleri Komutanı Cemal Gürsel 3 Mayıs 1960 tarihinde Savunma Bakanı Ethem
Menderes’e bir mektup yazmıştır. Mektuptan sonra 5 Mayıs 1960 tarihinde
Harbiyeli öğrenciler Ankara Kızılay’da bir gösteri düzenlemişlerdir.[4]” Burada
ordunun vermeye çalıştığı mesaj, protestoların desteklendiği ve haklı
bulunduğudur. 27 Mayıs 1960 tarihinde saat 05.25’te Kurmay Albay Alparslan
Türkeş, Ankara Radyosundan yaptığı bildiri ile darbenin gerçekleştiğini
belirtmiştir. Bildiri şu şekildedir;
“Bu harekete Silahlı Kuvvetlerimiz, partileri içine
düştükleri uzlaşmaz durumdan kurtarmak ve partiler üstü tarafsız bir idarenin
nezaret ve hakemliği altında en kısa zamanda adil ve serbest seçimler
yaptırarak idareyi hangi tarafa mensup olursa olsun seçimi kazananlara devir ve
teslim etmek üzere girişmiş bulunmaktadır. Girişilmiş olan bu teşebbüs hiçbir
şahsa veya zümreye karşı değildir. İdaremiz hiç kimse hakkında şahsiyete
müteallik tecavüzkar bir fiile teşebbüs etmeyeceği gibi, edilmesine de asla
müsamaha etmeyecektir. Kim olursa olsun ve hangi partiye mensup olursa olsun,
her vatandaş kanunlar ve hukuk prensipleri esaslarına göre muamele görecektir… Kabineye
mensup şahsiyetlerin Türk Silahlı Kuvvetlerine sığınmalarını rica ediyoruz.
Şahsi emniyetleri kanun teminatı altındadır.
Müttefiklerimize, komşularımıza ve bütün dünyaya
hitap ediyoruz. Gayemiz Birleşmiş Milletler Anayasası’na ve insan hakları
prensiplerine tamamıyla riayetti. Büyük Atatürk’ün “Yurtta Sulh Cihanda Sulh”
prensibi bayrağımızdır. Bütün ittifaklarımıza ve taahhütlerimize sağdıkız.
NATO’ya inanıyoruz ve bağlıyız. CENTO’ya bağlıyız. Düşüncelerimiz, yurtta sulh,
cihanda sulhtur. Türkiye dahilinde bütün garnizonlardaki garnizon komutanları o
yerin mülki ve askeri idaresine el koyacaklar ve vatandaşların her hususta
emniyetini sağlayacaklardır.[5]”
“Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en
büyük katastrofu”; 12 Eylül 1980 Darbesi
1980 tarihinde
gerçekleştirilen darbe ile Süleyman Demirel’in başkanı olduğu hükümet
devrilmiştir. Ardından ülkede meydana gelen karışıklıklar ve bununla birlikte
yaşanan ekonomik buhran askeri darbeye meydan hazırlamıştır. Kimine göre haklı
bir darbe sayılan 1980, kimine göre ise Türk Cumhuriyetinin utanç vesilesi
olmuştur.
Türkiye’nin iç işinde
yaşadığı sıkıntıların yanı sıra uluslararası arenada da yaşadığı sıkıntılar
darbeyi tetikleyici unsurlardan birisidir. “1974 yılında Anti-Amerikan
Ecevit-Erbakan koalisyonunun Kıbrıs’a asker çıkarması, Türkiye’ye ağır ekonomik
ambargonun başlatılması ile sonuçlandı.[6]”
bu ağır ambargo neticesinde enflasyon oranlarında kayda değer bir artış meydana
gelmiştir. Bu artışın nedeni Ortadoğu’da yaşanan petrol savaşı ardından OPEC’in
petrol değerlerini artırması ve bu artışın petrol ithal eden ülkeleri olumsuz
etkilemesidir. petrol sıkıntısının önemi
göz ardı edilemeyecek düzeydedir. Lakin insanlar en temel ihtiyaçlarını dahi
uzun kuyruklara girerek halletmeye başlamış ve bu da sıkıntıların doğmasına
mahal vermiştir. “Bu dönemde Süleyman Demirel’in: “70 cente muhtaç olduk”
demesi unutulmazlardan birisidir.[7]”
Türkiye bu dönemde kapılarını dış dünyaya açmış ve iç işlerinde fakirlikle
beraber, üretim de azalmaya başlamıştır. Ekonomik buhranın yanı sıra ülkede
meydana gelen suikast girişimleri ve faili meçhul cinayetler de halkı
korkutmaya başlamış ve askerli rejimi galeyana getirmiştir.
Halk ikiye ayrılmış:
Bir yandan Türkiye’nin Sovyetlerle entegrasyonunu savunan sol örgütler, beri
yanda bunlara geçit vermemek iddiasındaki milliyetçi teşkilatlar silahlı
çatışma haline girmiştir. Bu çatışmanın nedenini Kıbrıs Harekatının Bülent
Ecevit önderliğinde kazanıldığı düşüncesi ve solun güçlenmesi sağın ise örgütlenmesi
olduğu görüşü yaygındır. Bu hal üzere
ülkede ki asayiş de bozulmuş, üniversiteler liseler ve hatta sokaklar dahi bu
iki zıt kutup arasında bölünmüştür. Gençler inandıkları dava uğruna göz
kırpmadan ölüyor ve geri adım atan herhangi bir tarafın olmamasından kaynaklı,
gün geçtikçe yaşanan kaosun beraberinde şiddet de artıyordu. En kanlı yılın
1978 yılı olduğu kaynaklara da yansımıştır. Bu iç karışıklıklarının başını ABD
ve NATO’nun çektiği bilinmektedir.” Dönemin ABD Başkanı Carter'a Ankara'daki Amerikan
diplomatik kaynaklarından geçilen "Bizim çocuklar başardı (Our Boys Have
Done It)" cümlesi Kenan Evren ve arkadaşlarından böyle bir darbenin dört
gözle beklendiğinin bir kanıtı niteliğindeydi.[8]” bütün bu olayların ardından 12 Eylül 1980
tarihinde saat 3’de Kenan Evren TRT yayınında ve radyolarda darbe bildirisini
yayınlamıştır.
Yüce Türk Milleti:
Büyük Atatürk’ün bize emanet ettiği ülkesi ve
milletiyle bu bütün olan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, son yıllarda,
izlediğiniz gibi dış ve iç düşmanların tahriki ile, varlığına, rejimine ve
bağımsızlığına yönelik fikri ve fiziki haince saldırılar içindedir. Devlet,
başlıca organlarıyla işlemez duruma getirilmiş, anayasal kuruluşlar tezat veya
suskunluğa bürünmüş, siyasi partiler kısır çekişmeler ve uzlaşmaz tutumlarıyla
devleti kurtaracak birlik ve beraberliği sağlayamamışlar ve lüzumlu tedbirleri
almamışlardır. Böylece yıkıcı ve bölücü mihraklar faaliyetlerini alabildiğine
arttırmışlar ve vatandaşların can ve mal güvenliği tehlikeye düşürülmüştür.
Atatürkçülük yerine irticai ve diğer sapık ideolojik fikirler üretilerek,
sistemli bir şekilde ve haince, ilkokullardan üniversitelere kadar eğitim
kuruluşları, idare sistemi, yargı organları, iç güvenlik teşkilatı, işçi
kuruluşları, siyasi partiler ve nihayet yurdumuzun en masum köşelerindeki
yurttaşlarımız dahi saldırı ve baskı altında tutularak bölünme ve iç harbin
eşiğine getirilmişlerdir. Kısaca devlet güçsüz bırakılmış ve acze
düşürülmüştür.
Aziz Türk Milleti:
İşte bu ortam içinde Türk Silahlı Kuvvetleri, İç
Hizmet Kanununun verdiği Türkiye Cumhuriyeti'ni kollama ve koruma görevini yüce
Türk Milleti adına emir ve komuta zinciri içinde ve emirle yerine getirme
kararını almış ve ülke yönetimine bütünüyle el koymuştur. Girişilen harekatın
amacı, ülke bütünlüğünü korumak, milli birlik ve beraberliği sağlamak, muhtemel
bir iç savaşı ve kardeş kavgasını önlemek, devlet otoritesini ve varlığını
yeniden tesis etmek ve demokratik düzenin işlemesine mani olan sebepleri
ortadan kaldırmaktır. Parlamento ve Hükümet feshedilmiştir. Parlamento
üyelerinin dokunulmazlığı kaldırılmıştır. Bütün yurtta sıkıyönetim ilan
edilmiştir. Bu bildirirnin
ardından; Süleyman Demirel, Bülent Ecevit ve Necmettin Erbakan’a, Kenan
Evren’in imzasıyla birer tebliğ gönderildi.
1980 darbesinden hiç
şüphesiz en çok etkilenen kısım gençler olmuştur. İşkenceye maruz kalan
gençler, akıl alamaz idam cezaları ile caydırılmaya çalışılıyor lakin devlet
sert kullandıkça halk da geri adım atmaktan çekiniyordu. Bunun neticesinde
gençler arasında örgütler kurulmaya başlamıştı, bunların başlıcaları sağcılar
için; ülkü ocakları, solcular için; aynı görüşten insanların kurduğu derneklerdi
ve islam gençliği için ise; MTTB’dir. Bu karışıklıklardan dolayı hükumet
sürekli değişmekte lakin ülkenin ahvali asla iyileşememektedir. sayısal
verilere de göz atıldığında devletin halka ağır yaptırımlar ve cezalar
uyguladığı kanısına varabiliriz. Şöyle ki:
“-12 Eylül döneminde
gözaltında ya da cezaevlerinde 299 kişi yaşamını yitirdi.
-171 kişinin işkenceyle öldüğü belgelerle
kanıtlandı.
-43 kişi için gözaltında ‘’intihar ettiği’’
raporu düzenlendi.
-73 tutukluya ise doğal ölüm raporu verildi.
İşkenceyle ilgili
iddialara her gün bir yenisi ekleniyordu. En yaygın işkence uygulamalarıysa:
Filistin askısı, elektrik verme, cinsel taciz, zorla marş söyletme, uykusuz-aç susuz
bırakma, tecrit, basınçlı su sıkma, zorla ayakta tutma, işkenceyi seyrettirme,
dinletme, falaka, iple ellerin vücuda bağlanması, cinsel organlara şiddet
uygulama, sahte idam denemesiydi.[9]”
Bir müddet sonra cezaevinde ki insanlar ölüm orucuna başlamış ve hükümetle
halka seslerini duyurmayı amaçlamışlardı. Lakin hükumetin taviz vermeye ve hatta, hataya mahal verecek
en küçük ayrıntıya dahi tahammülü yoktu. Ardından seçimler başlamıştı. Bir çok
koalisyon kurulmuş ve bir çok parti gelip geçmişti. son demlerde halkın isteği
üzerine “Necmettin Erbakan başkanlığında, RP–DYP (Refahyol) hükümeti kuruldu.
Lakin Refahyol Hükümeti uzun süre iktidarda kalmadı. Saltanatı sadece 11 ay
sürdü. Erbakan’ın varlığı askerleri, sivil toplum örgütlerini ve medyada bir
grubu rahatsız ediyordu. İnsanlar Erbakan’ın varlığını laik Cumhuriyet’ e
tehdit olarak görüyordu. Erbakan’ın siyasi 161 geçmişi pek parlak olmadığı için
toplum kendisine şüpheyle bakıyordu. Nitekim Yargıtay Başsavcısı’nın dava
açmasıyla ortam gerildi, akabinde DYP’ den ardı arkasına istifalar gelmeye
başladı. Büyük meslek örgütlerinin de hükümete istifa çağrısı ipleri kopardı.
18 Haziran 1997’ de Erbakan istifasını Demirel’ e verdi.[10]”
Ardından 28 Şubat
Postmodern darbesi gündeme gelmiştir. Bu darbe ile Cumhuriyetçi rejim tekrardan
diriltilmek istenmiş, en küçük din ibaresine bile tahammülü olmayan başkanlar
devlet yönetiminde söz sahibi olmaya başlamıştır. Tüm bu olayların ardından
Erbakan yenide, Refah adı altında bir parti kurmuş lakin bu partisinin de
kapatılması üzerine istifa etmiş, 2001 de ise AKP hükümeti devreye girmiştir.
Özetle 12 Eylül darbesi
ve ardından yaşanan 28 Şubat süreci Türk Milleti’nin zihnine kazınmış ve bu
topraklardan asla silinmeyecek bir iz bırakmıştır. Üzeri ne kadar örtülmeye
çalışılsa da Türk Milleti bu acı hadiseleri unutmayacak. Ve unutturmayacaktır.
Günümüzde hala ceremesini çektiğimiz bu hadise, zihinlerimizde daima diri
kalacaktır.
15 Temmuz milletin
iradesi ile durdurulmuş bir darbe girişimi olması hasebi ile darbe olarak değil
darbe girişimi olarak anılmaktadır. Bazı nedenlerden dolayı darbe saati
ayarlanamamış ve trajik olmakla birlikte saat 20.30’da darbe yapılmaya
çalışılmıştır. Lakin darbelerden çok çeken ve bir daha böyle bir hadise
yaşamamaya gayret eden halkımız olaya el koymuş, birçok yaralı ve şehide rağmen
darbe girişimi muvaffak olmamıştır. Bu nedenden olsa gerek gazetelerin
manşetleri 15 Temmuz’u şu şekilde ifade etmiştir; “Vatan Gazidir Millet
kahraman, Tarihi Değiştiren Gece vb.”
Askeriye başta olmak
üzere birçok alana sızan FETÖ militanları Türkiye’nin iç savaş ve işgaline
zemin hazırlamak istemiştir. Gezi’de istediklerini alamayanlar, 15 Temmuz’da
almaya çalışmış lakin yine muvaffak olamamışlardır. Bu olayların ve
katliamların başını çeken ABD ve Batılı devletler eskiden olduğu gibi yeniden
Türkiye’yi istedikleri gibi yönlendirebilmek ve bir kukla muamelesi yapmak
istemektedir. Batı’nın ABD’nin söylediklerine kulak asmayan ve dediklerini
harfi harfine uygulamayan bir liderden oldukça rahatsız oldukları gözlerden
kaçmamıştır. Bütün bu hadiseler sonucunda milletin silahlarıyla yine millete
kurşun sıkılmış, ve büyük bir badire atlatılmıştır.
15Temmuz gecesi tanklar
şehirlere inmiş F16’lar havalanmış ve asker sokağa dökülmüştür. 15 Temmuz
Şehitler köprüsü kapatılmış, FETÖ mensubu pilotların kullandığı savaş uçakları;
TBMM, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi, Emniyet ve TÜRKSAT'ı bombalamıştır. Ardından
TRT’de şu şekilde bir darbe bildirisi okutulmuştur;
“Türkiye cumhuriyetinin değerli vatandaşları,
Sistematik bir şekilde sürdürülen anayasa ve kanun
ihlalleri; devletin temel nitelikleri ve hayati kurumlarının varlığı açısından
önemli bir tehdit haline gelmiş, Türk Silahlı Kuvvetleri dahil olmak üzere
devletin tüm kurumları ideolojik saiklerle dizayn edilmeye başlanmış ve
dolayısıyla görevlerini yapamaz hale getirilmiştir. Gaflet ve dalalet ve hatta
hıyanet içerisinde olan cumhurbaşkanı ve hükümet yetkilileri tarafından; temel
hak ve hürriyetler zedelenmiş, kuvvetler ayrılığına dayalı, laik ve demokratik
hukuk düzeni fiilen ortadan kaldırılmıştır.
Devletimiz; uluslararası ortamda hak ettiği
itibarini yitirmiş ve evrensel temel insan haklarının göz ardı edildiği,
korkuya dayalı otokrasi ile yönetilen bir ülke haline getirilmiştir. Siyasi
idarenin aldığı hatalı kararlarla mücadeleden geri durduğu terör tırmanarak
birçok masum vatandaşımızın ve teröristle mücadele eden güvenlik
görevlilerimizin hayatına mal olmuştur. Bürokrasi içerisindeki yolsuzluk ve
hırsızlık ciddi boyutlara ulaşmış, ülke sathında bununla mücadele edecek hukuk
sistemi işlemez hale getirilmiştir. Bu ahval ve şerait altında, yüce Atatürk'ün
önderliğinde milletimizin olağanüstü fedakarlıklarla kurduğu ve bugünlere
getirdiği cumhuriyetimizin koruyucusu olan Türk Silahlı Kuvvetleri,
"yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesinden hareketle;
- vatanın bölünmez bütünlüğünü, milletin ve devletin
bekasını devam ettirmek,
- cumhuriyetimizin kazanımlarının karşı karşıya
kaldığı tehlikeleri bertaraf etmek,
- hukuk devleti önündeki fiili engelleri ortadan
kaldırmak,
- milli güvenlik tehdidi haline gelmiş olan
yolsuzluğu engellemek,
- terörizm ve terörün her türlüsü ile etkin mücadele
yolunu açmak,
- temel evrensel insan haklarını, mezhep ve etnisite
ayrımı gözetmeksizin tüm vatandaşlarımız için geçerli kılmak,
- laik, demokratik, sosyal ve hukuk devleti ilkesi
üzerine oturan anayasal düzeni yeniden tesis etmek,
- devletimizin ve milletimizin kaybedilen uluslararası
itibarını yeniden kazanmak,
- uluslararası ortamda barış, istikrar ve huzurun
temini için daha güçlü bir ilişki ve işbirliğini tesis etmek maksadıyla
yönetime el koymuştur.
Devletin yönetimi teşkil edilen yurtta sulh konseyi
tarafından deruhte edilecektir. Yurtta sulh konseyi BM-NATO ve diğer tüm uluslararası
kuruluşlarla oluşturulmuş yükümlülükleri yerine getirecek her türlü tedbiri
almıştır. Meşruiyetini kaybetmiş siyasi iktidara görevden el çektirilmiştir.
Vatana ihanet içerisinde bulunan tüm kişi ve kuruluşların en kısa zamanda
ulusumuz adına hakkaniyet ve adaletle karar vermeye yetkili mahkemeler önünde
hesap vermesi temin edilecektir. Tüm yurtta sıkıyönetim ilan edilmiştir. İkinci
bir duyuruya kadar sokağa çıkma yasağı uygulanacaktır. Vatandaşlarımızın kendi
güvenlikleri için bu yasağa hassasiyetle uymaları önem arz etmektedir.
Havaalanları, sınır kapıları ve limanlardan yurt dışına çıkışlara yönelik ilave
tedbirler getirilmiştir. Devlet düzeninin en kısa zamanda tesis ve idamesi için
her türlü tedbir alınmış ve uygulanmaktadır. hiçbir vatandaşımızın zarar
görmesine müsaade edilmeyecek, kamu düzeninin bozulmasına fırsat
verilmeyecektir. Hiçbir ayrım yapılmaksızın tüm vatandaşlarımızın ifade
özgürlüğü, mülkiyet hakki, evrensel temel hak ve hürriyeti yurtta sulh
konseyinin teminatı altındadır. Yurtta sulh konseyi üniter devlet yapısı içinde
dil, din, etnik köken ayrımı yapmaksızın toplumun tüm kesimlerini kapsayacak
bir anayasa hazırlanmasını en kısa zamanda sağlayacaktır. Çağdaş, demokratik, sosyal,
laik hukuk ilkelerine dayalı anayasal düzen tesis edilene kadar yurtta sulh
konseyi ulusumuz adına her türlü tedbiri alacaktır.
00.24’de
Cumhurbaşkanımızın televizyonda ki çağrısı neticesinde halk sokağa çıkmış ve
darbeye dur demiştir. Gerçekleştirilememiş
bu darbe girişiminin ardından, buna neden olan birçok insan gözaltına alınmış,
bazıları ise yurtdışına kaçırılmıştır. Lakin Batılı devletler ve ABD’de
görmüştür ki ne Türkiye’nin başında ki devlet adamları, ne de Türk halkı eskisi
gibi değildir. Milletin devlete bağlılığı kuşkusuz ve sorgusuzdur. Bunun
neticesinde bir daha böyle bir girişimde bulunulmayacağını ve bulunulsa dahi,
işe yaramayacağını anlamış olmaları gerekmektedir. Türkiye için ağır bir zaman
olmakla birlikte; düşmanlarına gözdağı verdiği, dostlarını ise gururlandırdığı
bir hadise olarak anılmaktadır.
SONUÇ
Sonuç olarak Türk tarihinde yapılan bütün
darbeler Türk milleti adına bir yara mahiyeti taşımaktadır. İçeride ki veyahut
dışarıda ki düşmanların hepsi milletimizin bekasını bozma eğiliminde ve
mazlumların dayanağı olan Türkiye'yi yok etme etkisizleştirme derdindedir.
Lakin bizler 15 Temmuzda da gösterdiğimiz gibi.. müslümanların duaları ile
ayakta kalmaya devam edeceği. Unutulmamalıdır ki 15 Temmuz Türkiye'nin dönüş
noktası olmuştur. Bundan sonra biiznillah tarihte yaptığımız hatalar tekerrür
etmeyecek, Tarih yeniden bizim kalemimizle yazılmaya başlayacaktır.
KAYNAKÇA
www.tbmm.gov.tr.secimler.genel
seçimler
http://utay-alidurantopuz.blogspot.com
Mehmet
Ali Birand-Rıdvan Akar, ‘’12 Eylül-Türkiye’nin Miladı’’, Doğan Kitap-İstanbul,
5. baskı, Eylül2006, s. 176
12
EYLÜL ASKERİ DARBESİ’NİN GENÇLİĞİN ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ (Yüksek Lisans
Tezi-235562.PDF)
http://t24.com.tr/
https://www.yeniakit.com.tr/
http://www.milliyet.com.tr/
http://www.internethaber.com/
http://www.tarihiolaylar.com
[1] http://www.tarihiolaylar.com
[2] http://www.tarihiolaylar.com
[3] http://www.tarihiolaylar.com
[4] http://www.tarihiolaylar.com
[5] http://t24.com.tr/
[6] https://www.yeniakit.com.tr/
[7] http://www.milliyet.com.tr/
[8] http://www.internethaber.com/
[9] Mehmet Ali Birand-Rıdvan Akar, ‘’12
Eylül-Türkiye’nin Miladı’’, Doğan Kitap-İstanbul, 5. baskı, Eylül2006, s. 176
[10] 12
EYLÜL ASKERİ DARBESİ’NİN GENÇLİĞİN ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ (Yüksek Lisans
Tezi-235562.PDF)
[11] http://utay-alidurantopuz.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder