26 Nisan 2019 Cuma


YAVUZ SULTAN SELİM HAN
Zeynep TAMGÜÇ   
Şehit Adil Büyükcengiz AİHL No:84
Yıl:2018

a.       Giriş
b.      Padişah olma yolundaki süreci
c.       Şah ile mücadele
d.      Çaldıran meydan muharebesi
e.       Mercidabık meydan muharebesi
f.       Mekke-Medine fethi
g.      Vefatı
h.      Sonuç


GİRİŞ

Dokuzuncu Osmanlı padişahı olan Yavuz Sultan Selim halifelik unvanını da alan ilk Osmanlıpadişahıdır. Döneminde devlet sınırlarını 2,5 kat genişletmekle kalmayıp kutsal toprakları da bünyesine almıştır. Diğer dünya devletleriyle Osmanlı’yı eşit bir güç seviyesine yükseltmiştir. Tahta geçişi ile diğer padişahlardan farklı olmuştur, babasını tahtından indirip devleti için iyi olduğunu düşünerek yerine geçmiştir.  İçinde kopan fırtınaları kimse bilmez iken her zaman çok düşünen, okuyan aklındakileri son ana kadar kimseye söylemeyen bir şahsiyettir. Devlet adamı olmanın getirdiği sertlik ve acımasızlık vardı. Fakat içinde babasını ve kardeşlerini çok seven Müslüman birliği için çabalayan duyarlı tarafı da bulunmaktaydı.  Bu makalenin amacı ise Yavuz Sultan Selim tanıtmak ve torunlarına bilincini aşılamaktır.

PADİŞAH OLMA YOLUNDAKİ SÜRECİ
Yavuz Sultan Selim dedesi Fatih Sultan Mehmed ve babası II. Beyazıd Han zamanında ki en iyi medrese olan –günümüzün üniversitesine eşdeğer- “Fatih Külliyeleri Medreselerinden Molla Muhiddin, Taşköprülü Muslihüddin Mustafa Efendi, Molla Halimi ‘den ve Ali Kuşçu, Kalender Kernaki, Miram Çelebi ‘den dersler almış. Böylelikle kendini fen, tarih, dil, din, fizik ve edebiyat alanlarında geliştirmiştir. Hatta divan şiiri yazacak kadar da aruz ölçüsü bilen bir hükümdardır. Yavuz selim, Arapça ve Farsçada bilmekteydi. Kendisinin Farsça yazdığı üç yüze yakın şiiri de bulunmaktadır. Hat sanatı, ok ve yay yapımı biliyor, cirit yarışları düzenliyor, dönemin âlim ve şairleriyle de söyleşilerde sık sık bulunuyordu.[1] Yavuz sultan selim öyle iyiydi ki bu işinde İran Şahı İsmail ile yaptıkları şiir atışmalarında Şah İsmail’i cevap veremeyecek kadar şaşırtıyor öyle ki Şah İsmail Yavuz Sultan Selim’in şiirde ondan üstün olduğunu kabul ediyordu. Dedesi Fatih Sultan Mehmed yanında yetişmiş olan Yavuz Sultan onun gibi de bir hafızaya sahipti. Öyle ki Kırım’da iken incelediği Altın Orda Devletinin askeri stratejisini 10 yıl sonra Mercidabık savasında kullanmıştır.
II.Beyazıd’ın 8 oğlu olduğu kaynaklarda yazarken bizler en çok Ahmed, Korkud ,Abdullah ve Selim’i biliriz. II.Bayezıd tahtta kaldığı müddetçe ilimle daha çok uğraşmıştır. Öyleki Safevi tehlikesini fark ederken Müslümanların savaşmasından yana olmadığı için hep göz ardı etmiş ve sulh içerisinde kalmaya çalışmıştır. O zamanalar Trabzon valisi olan Yavuz, Safevi tehlikesinin farkında olduğu için babasına sürekli mektuplar yazar, babasından istediği yanıtı alamazdı. “Şah oğlu layığını bulmalı” diyerekten babasından randevu talep eder ama geri çevrilirdi çünkü padişahın ve sadrazamı hadım ali paşanın maksadı Şehzade Ahmet’i padişah yapmaktı. Bu yüzden de yavuz selimin parlamasını istemiyorlardı. II. Bayezıd’ın bu tepkisizliği ve Safevilerın tepkisizliğe karsı verdikleri tepki, baskı, Alevileri körüklemeleri artmıştır. Hâlbuki Alevilik; barıştır sevgidir, kardeşliktir, insan haklarıdır ancak cahiliye dönemlerinde asılardır olduğu gibi bu grupların üzerinden dini silah olarak kullanıp, onları yandaş ve çıkarlara alet etmek biçimi ise sadece şirk denilen, Kuranı Kerim’de ki adıyla Allah’ın vekili olarak kendilerini gösteren kişilerdir.[2]

Bunu görüp dayanamayan Yavuz ise saraydan izinsiz Safeviler üzerine yürümüştür. Adeta yavuzu saraya şikâyet eden Şah İsmail Yavuz’un aldığı, fethettiği yerleri II. Bayezıd’dan almıştır. Bu durum yavuzun yüreğine tas gibi oturmuştur.

Bu sıralarda şehzade Korkud Manisa’ya yürümüş şehri ilk vuruşta almış idi. Yine hemen bu sıralarda da sah kulu isyanı patlak vermiş devletin otoritesi sarsılmış birliği ve beraberliği bozulmuştu. Bunların hepsinin olacağını önceden sezen şehzade selim daha fazla duramazdı. Saltanat talebi olmaksızın babasını görmek ve “ahval-i devleti şifahen arz etmek” istediğini ısrarla soyluyor , “maksadımız 20 kusur senedir hasret kaldığımız mübarek yüzünüzü görüp elini öpmekten ve ahval-i devleti arz etmekten ibarettir.” diyordu.[3] Ne yazık ki kotu kalpli, Şehzade Ahmet yanlıları padişahın Şehzade Selim’i özlemesine rağmen dolduruyor onu taht sevdalısı olarak aksediyorlardı. Bunların sonucunda Edirne’ye giren ve babasını görmek isteyen Şehzade Selim, Şehzade Ahmed yanlıları Selim’in üzerine varılması ve serkeşliğinin hesabının sorulmasını padişahtan istemektedir.
Uğraş deresinde mevkiinde dinlenen selimin yanına Nureddin hoca gelir ve onu vazgeçirmeye çalışır. Fakat yavuzun sert çehresiyle ve tokat gibi sözleriyle karşılaşınca bu umarsız uğraşına bir son verir. İstanbul’un yolunu tutarken içinden bir alevin yalımı dolandırıyor, bir yandan “ ah bu günleri de mi görecektim “ diye eseflenirken, öte yandan “ padişah dediğin niyet tutup niyetinde sebat etmeli: selim de bu haslet görünür umulur ki saltanat ona nasip ola” diye düşünüyordu.[4]

Uğraş deresinde karsı karsıya gelen baba-oğul, padişahın verdiği hücum emriyle cenk edecekler iken selimin hazır tutuğu atı Karaduman ve limanda beklettiği gemileri olmasa yakalanacak ve hayatından olacaktı. Bir rivayete göre kendi ordusundan gizlice –cenkten önce- babasının yanına gittiğini Kenan paşa ve celal paşaya anlatır “ ‘işte bir sır size o gece yani babamla çarpışmak mecburiyetinde kaldığım o korkunç üç ağustos gününün bir gece evvelinde babamın yanına gittim.’ şaşıran Kenan paşa ‘neden ?’ diye sorar ‘ birbirimize hala söyleyebilecek bir şeylerimizin olduğunu düşünüyordum… Kurtarılabilecek bir şeyler.’ Kekeleyerek soran Celal Bey ‘ kimseye görünmeden nasıl basardınız bunu ?’ der.  ‘ müphem bir umuda tutunarak vardım babamın yanına. Hiçbirinizin haberi yoktu. Hassa muhafızları, şaşkın ve muzaffer çığlıklar atarak etrafımı sardılar ve beni babamın huzuruna çıkardılar. Neden? Diye sordu o da tıpkı senin gibi Kenan. o kadar şaşırmıştı ki, defalarca öpmeyi arzu ettiğim güzel yüzü ve baba kokusu taşıyan güçlü omuzlarına uzaktan bakarken yeniden çocuklaştığımı hissettim. Vatan elden gidiyor dedim usulca elini öperken, buna benden başkasının engel olmaya gücü yoktur. Korkut ağabeyimin sertliği, Ahmet ağabeyimin ise dirayeti eksiktir. Bu yüzden ürkektirler ve saygınlıklarını düşmanlarına sırtlarını dayayarak ararlar. Aksakalını sıvazladı babam. Kısık gözlerinde yanan tarifsiz kederin ateşini yüreğimde duyuyordum.

Dedi ki ağabeyine itaat et!
Dedim ki itaat evvel Allah’a, sonra yeryüzünde yalnız bana…
Dedi ki sen dünyayı başına çıkarırsın!
Dedim ki yanılırsın güzel babam çok yanılırsın…
Dedi ki yanılgı benim utku milletin olsun![5]
Yavuz sultan bu konuşmanın sonrasına dair bir şey hatırlamadığını hatta babasının isterse onu orada ibreti âlem olsun diye idam ettirebilecek iken neden serbest bıraktığını anlamadığını ifade eder.
Uğraş deresinde ilk imtihanını kaybetmiş olan şehzade selim artık bir daha böyle bir işe kalkışmayacağını çok iyi anlamıştı. Öte yandan padişah artık bezgindi. Dünya hayatından elini eteğini çekmek, derviş hayatı yaşamak istiyordu. Vezirleri paşaları bütünüyle Şehzade Ahmed yanlısıyken asker yani yeniçeriler çoktan kararını vermiş selim yanlısı olmuşlardı. İki arada kalan padişah tarafını Şehzade Ahmed’den yana kullandı. Seçimini çok zor yaptı çünkü bütün adamları Ahmed’i istiyor ama padişah eğer oğlu Ahmed tahta geçerse selimin  , Ahmed’in padişahlığını tanımayacağını biliyordu. Nitekim öyle de oldu Şehzade Ahmed Üsküdar önlerine kadar gelmişken yeniçeriler “Ahmet’i istemezüüüük” diye bağırdıklarından Ahmet ‘üzerime yürürler korkusuyla’ geri çekildi. Padişahlığa bu kadar yaklaşmışken geri çekilmeyi kendine yediremiyordu. Olacakları öngörmesine rağmen Şehzade Ahmed’i basa getirmeye çalışan II. Bayezıd daha sonra şehzade selim lehine feragat ettiğini duyurur.

Yavuz artık padişah olmuştur. İlk işi yeniçerilere konuşmak olmuştur. Onlara “zalimlere bozgunculara evladım olsa bile merhamet itmem. Zamanında rahata varmak ve ahaliye tasallut etmek mümkün olmaz. İşte benim ahvalim budur. Biraderim Ahmed ise rahatı sever, yumuşak huyludur. Seferden korkmaz ve haddi tecavüz etmek istemezseniz bana biat edünüz, yok eğer rahat arıyorsanız biraderimi seçünüz. Ki devr-i saltanatında o ve siz zevkusefayla ömür tüketesüzün.” Diye ihtar verirken yeniçeriler “ seni isterüz, billahi senden gayrısını istemezüz!”[6] derler. bu konuşmadan sonra Sultan Selim babasının elini öpmeye gider. İki padişah –biri eski biri yeni- birbirlerine uzun zaman sonra sarılır ve gözleri dolu dolu olurlar.
Bir başka rivayete göre de Yavuz Sultan Selim babasından hayr duası ister ve II. Bayezıd ona “ kılıcın keskin, ömrün kısa olsun oğul” der. Burada devletin iyi olmasını büyümesini isterken elinden tahtı alan oğlunun ömrünün kısa olması için beddua ettiği anlaşılır.
Bazı kaynaklarda II. Bayezıd Dimetoka’da inzivaya çekilmek üzere yola çıktığının üçüncü günü Yavuz emriyle bir Yahudi başhekiminin yaptığı zehirle öldüğü söylenir[7].Ama babasını çok severken böyle bir şey yapar mıydı bilemeyiz.
Tahta geçen yeni padişahın ilk işi yeniçerilere verilen cülusu bahşişini[8] artırmak olmuştur. Ağabeyleri Ahmed ve Korkud’u Amasya ve Saruhan sancaklarına göndermiştir. Oğlu Süleyman[9]’ı yanına çağırması ile endişelenen Ahmed Anadolu’da kendi padişahlığını ilan etmesi üzerine karşısında Yavuz’u bulmuş ve bertaraf olmuştur. Ahmed’in oğulları amcaları Yavuz’dan korkarak da İran şahının himayesine girmiş adeta ellerinde oyuncak olmuşlardır.

ŞAH İLE MÜCADELE
13.yüzyıldan beri kırmızı külahlarıyla tanınan militan Alevi Türkmen göçerleri, Kızılbaş genel adı altında anılmaktadır. Kızılbaşlar koyu Şi’i-Alevi olup Türkmenlere hitap eden bir tarikatın başı; Erdebil şeyh ailesine daha 15.yüzyılın ilk yarısından beri bağlı idiler.[10] Bu aileye mensup Şeyh Haydar’ın oğlu Şah İsmail 14 yaşında iken zaferler kazanmıştır. Şah İsmail devlet adamı olması özelliğinin yanında tarikat adamıdır da. Farsça ve aruz ölçüsüyle şiirler yazmış, Anadolu’da Şiiliği yaymada şiirlerden yararlanmıştır. Devlet dilini Türkçe yapmış ve zamanında etkileşimden dolayı Farsça ’ya Türkçe kelime geçmesine vesile olmuştur. Şah İsmail’in yazdığı eserler[11]de Türkçedir. Türk heterodoks İslam[12] anlayışının en aşırı temsilcisi olarak da karşımızı çıkan Şah, inanılmayacak derecede kendi kültürüne bağlı ender bir Türk hükümdarlarından biri kabul edilir.[13]
Hükümdarlığınca Şiilik faaliyetini desteklemiş öyle ki propagandasını Osmanlı topraklarına da bulaştırmış ve kendine bağlı kişilere şah kulu yahut şeytanın kulu ismi verilmiştir.[14]Şah İsmail nefsinin hevasına kapılarak yapmadığı kötülüğü bırakmayan bir hükümdar idi. Gözü pek yükseklerde olan İsmail kendini peygamber torunu olarak tanıtıyor, suni mezhep düşünceleriyle İslam dünyasına hâkim olma amacı gütmüştür.[15] Bu amaca binaen II. Bayezıd zamanında Anadolu topraklarındaki Türkmenleri kışkırtmış ve birçok isyana çıkmasına sebep olmuştur. Bütün bu tehditleri sancakbeyi iken fark eden Yavuz tahtta iken de hep şah kulları ile mücadele etmiştir.
Tahta çıktığının ilk iki yılı rakiplerini bertaraf ile meşgul olan Yavuz Sultan tüm gücünü kızılbaşlar için toplamıştır. Doğuya yapacağı sefer için Avrupa devletleriyle antlaşmalar yaparak barışçıl görünmüştür. Sefere çıkmadan önce de ordudaki şah İsmail müritlerini ve haleflerini tespit etmiştir. Sayıları kaynaklarda 40.000 kişi olarak geçerken bazılarını hapsettirdiği bazılarını da idam ettirdiğini bilmekteyiz.[16]

ÇALDIRAN MEYDAN MUHAREBESİ
Yukarıda belirtiğimiz gibi Anadolu birliğini bozduğu, karıştırdığı ve sapıkça iddialarda bulunduğundan sebep Yavuz Sultan, Şah İsmail’e savaş ilan etti.
Çaldıran ve İstanbul arası 2500 km olduğu varsayılırken 100.000 kişilik ordunun geçeceğe yolları şah kulları tahrip etmiştir. Yol uzun, yorucu ve sıkıntılıyken ordunun erzakı da almaktadır. Bundandır ki Hemdem paşa geri dönmek istediğini padişaha bildirdiğinde idam edilmiştir. Padişah kesinlikle geri dönülmeyeceğini gerekirse tek başına savaşacağını söylediğinde bu hal ordunun sükûnetinin sağlanmasını ve ordunun kendisini takip etmesini yardımcı olur. Osmanlı ordusu ilerlerken Şah İsmail’in geri çekildiğini kaynaklardan öğrenmekteyiz. Bu sıralarda iki padişah birbirine tahrik ve tahkir eden mektuplarda göndermekte idi. Nihayetinde meşakkatli yoları aşan Yavuz ve ordusu Çaldıran’a gelmiş olup, Safeviler’in kuvvetleriyle birlikte konuşlanmış olduklarını görmüşlerdi(22 Ağustos 1514). Artık her iki devletin de bu hale bir son vermesi gerektiğinden dünya tarihinde ki en büyük savaşlardan biri başlamıştır. Şah İsmail elindeki ateşli toplara güvenip ve ağırdan almışken Yavuz bu sırada güzel mevkileri zapt etmiştir. Yine İsmail Osmanlı ordusundaki intizamı görünce şaşırsa da önceden ordunun içindeki adamlarından aldığı bilgilerden istifade etmiştir. Safevilerin alışkın olmadığı o dönemdeki adıyla zarbazen topları onları da yıkmak için yeterli olacaktır. İki tarafta çok ağır kayıplar vermesine rağmen savaşın kazananı Sultan Selim olmuştu. Şah İsmail bin bela ile savaş meydanından kurtulabildi. Öyle ki uğradığı bu hezimette sadece hazinelerini ve mühimmatlarını değil karılarından birini de Osmanlılara terk etti. Ondan sonra da Taçlı Begüm’ün Yavuz tarafından kazasker Cafer Çelebiye nikâhlandığı bazı rivayetlerde ifade edilir. Muharebeden dokuz gün sonra Tebriz’e şanlı alaylarla girdiği kaynaklarda yer alırken adına hutbe okuttuğu da söylenir. Şah’ın zorla buraya getirttiği tüccar, sanatkâr ve büyükleri İstanbul‘a göndermiştir. Burada çok kısa kalan padişah Yavuz, karargâhına gelmek için kış ortalarında Amasya’ ya geldi ve kışını Amasya’ da geçirdi.

Çaldıran zaferi bir dönüm noktasıdır. Bu zaferin ardından Yavuz Doğu – Anadolu’yu tamamıyla ülkesine katmış, Türkmen ve Kürt aşiretleri uygun şartlarla Osmanlı devletine bağlamıştır. 


MERCİDABIK MEYDAN MUHAREBESİ
Memluklu sultanı al-Gavri, Safevi- Osmanlı arasındaki savaşta tarafsız kalmasına rağmen kim kazanırsa kazansın kendisine savaş açacağını tahmin ediyordu.[17] Nihayetinde Osmanlı devleti İran (Safeviler)’ı almış bulunmaktaydı. Şah kaçmış olsa da ortalıklarda dolaşıyordu ve sultan Kansu Gavri ye sıranın kendisine geleceğini mektupla haber vermiş ve Memluklular şah ile ittifak kurmuşlardı. Bunu istihbarat teşkilatı sayesinde haber edinen yavuz sadrazama Sinan Paşa’yı 40.00 kişilik bir orduyla Safeviler üzerine gönderdi. Sinan paşa Malatya civarına eriştiğinde mısır sultanına bağlı validen geçiş izni istedi ancak izin verilmedi. Bunun üzerine selim sultan ağustos başlarında halep’e yürüdü. Kahire’de panik havası vardı. Halep halkıysa memluklalar1a düşman olmuşlardı. İki ordu Merc-i Dabık’ta karşılaştılar(24 Ağustos 1516). Osmanlı ordusu geldiğinde Memluklular çoktan konuşlanışlardı. Yavuz birer satranç taşı gibi koca 100.000 kişilik orduyu bir saat içinde hilal şeklinde dizmişti. Savaş sabah başlamıştı fakat Osmanlı ordusu Memluklu ordusunu kısa zaman içinde büyük bir bozguna uğratmışlardı. Al-Gavri savaş meydanında öldü.(Bazı kaynaklarda na’şının bulunamadığı bazı kaynaklardaysa Yavuz’un onu bir kumandan gibi değil de bir er gibi defnedilmesini istediği geçmektedir.). Bunda Osmanlı’nın kullandığı şiddetli top ve tüfeklerin yanı sıra Halep valisi Hayırbay’ın Memluklular’a ihanetinin de etkisi vardı. Haleb’e giren Yavuz Al-Gavri’nin hazinesine el koydu. Artık Halep, Hama, Humus ve Şam Osmanlı toprağıydı.

Artık Memluklu padişahı Tumanbay olmuştur. Tumanbay ‘a eğer biat ederse bulunduğu şehrin valisi olarak devam edebileceğini yok kabul etmez ise de savaş ilan ettiği haberi gelmiştir. Teslim olmayan Tumanbay savaşı seçmiştir. Kahire ‘ye gitmek için meşhur Sina Çölü’nü aşmak mecburiyetindeydiler. Sina Çölü gece 50 gündüz -25 olan, havada uçan kuşların yanlışlıkla çöle daldığında 500 metre sonra yere çakılıp öldüğü kızgın kumların kaygan olduğu bir çöldü. Yavuz kafasına koymuştu bir kere bu çölü aşacak ve mısır ‘ı alacaktı. Karaduman’ına atlayıp peşine ordusunu taktığı gibi 13 günde, daha önce hiçbir ordunun geçemediği çölü, aştı. Kahire istikametinde ilerleyen padişah selim çok sevdiği Sinan Paşa’yı Ridaniye meydanında şehit vermişti. Tumanbay kendisine pek çok pusu kurmuş olduğundan kayıpları fazlaydı. Kahire’ye, Tumanbay’ın kaçmasıyla girdiler. Tumanbay bulunarak idam ettirildi. Kahire alınmış, ganimetler İstanbul’a gönderilmişti. Kahire’ye vali olarak bırakılan beylerbeyi Hayırbay’ı bırakıldı.  

MEKKE-MEDİNE FETHİ
Osmanlı hakanı yavuz sultan selim sekiz ay kadar Mısır’da oturmuştur. Bu süre içinde Beni Kıtade kabilesinden Mekke’nin otuz dördüncü şerifi Muhammed Ebu’l-Berekat oğlu vasıtasıyla oğlu Ebu Nuumi vesilesiyle Kâbe’nin anahtarını Sultan Selim’e göndermiştir. Bu hareket onun dahi Osmanlılar’a itaatini arz ediyordu. Yavuz sultan selim mısır ile birlikte eski Memlüklu sultanlarının haklarına sahip olmuştur. Bunun üzerine kendisine Hakimü’l Haremeyn (kutsal beldelerin hâkimi) unvanı verilmiş, Yavuz Sultan ise onu değiştirip Hadümü’l Haremeyn (kutsal toprakların hizmetçisi) unvanını almıştır. Sultan Selim Mekke şerifinin oğluna riayet gösterip, dönüşündeyse Emir’e ona verilen, Emirlik Beraatı ile beraber birçok hediyeler ve Arabistan’daki Mekke Medine halkına sürre[18] ,külletti zahireler ve erzaklar göndermiştir.  İşte hac dönemleri Mekke ‘ye yollanan sürre alaylarının başlangıcı Yavuz Sultan Selim’in başlattığı u uygulama olmuştur. Asırlarca süren bu uygulamadan Arapların hoşnut olduklarını bilmekteyiz. İslam devletinin tek çatıda toplanması için halifelik makamı büyük bir önem taşır idi.
Halifelik sayesin Yavuz Sultan Selim Müslümanlar üzerindeki nüfusunu arttırmıştır. Kutsal toprakları koruyarak Mekke ve Medine’nin türlü ihtiyacını karşılamış, halkın huzuru ve refahı için elinden geleni yapmıştır. [19]
VEFATI
Sultan Selim 1520 yılında Macaristan üzerine yürümek istiyordu. Bu sırada sırtında şirpençe[20]nin çıkması sebebiyle ağrısı vardı. Çok sevgili dostu hasan Can’a sırtını kontrol ettirmiş hatta şirpençe olduğunu bilmediğinden sivilce zannederek sıkmasını istemiştir. Hasan can ise bir tabibe görünmesini tavsiye etmiş fakat Yavuz bu kadar büyütmesine anlam veremeyerek hamamda tellağa sıktırmıştır. Bu işlem onun ıstırabını arttırmaktan başka bir şeye yaramamıştır. Temmuz ayında Edirne’ye yürürken ağrısının daha da arttığını hissetmiş Çorlu yakınındaki Sırt köyünden ileriye gidemeyerek orada konaklamıştır. Çadırında tedaviye alınmış fakat yanlış tedavi sonucu çıban daha da büyümüş ve açılmıştır. Sultan Selim artık vefat edeceğini anlamış önde gelen devlet adamlarını yanına çağırmış ve görev sürelerini uzatmıştır. Halkın anlattığına göre Hasan Can sultana abdest aldırıp başucunda Yasin-i Şerif okumuş. Öyleki Hasan Can bir yerde hata yapınca Sultan Selim düzeltecek kadar şuuru yerindeyken zalike takdirul azizil alim (işte bu aziz olan Allah’ın takdiridir.) ayetini okurken ruhunu teslim etmiştir. O zamanlar Manisa valisi olan Şehzade Süleyman Edirne’ye gelirken geri döndü ve İstanbul’da tahta oturup biat aldı.  Yavuz Sultan Selim’in cenazesi Edirnekapı’da karşılanırken Fatih Camii’nde namazı kılınmıştır.

SONUÇ
Yavuz Sultan Selim sekiz yıl boyunca tahtta oturmuş ve ömrünün son anına kadar seferler gerçekleştirmiştir. Şehzadelik yıllarını Trabzon’da geçirmiş çeşitli tehlikeleri görerek kesin sonuçlarla bitirmek istemiştir. Yeniçerilerin de desteğiyle devletin başına geçmiştir. Öngörülerde bulunması ve titiz çalışması hasebiyle fetih çalışmalarından hep olumlu sonuçlar almıştır. Önce Safevi devletine daha sonra Memluklu devletine son vermiştir. İslam dünyasını birleştiren bir lider olarak da tanınır. Asya kıtasında Suriye, Filistin, Hicaz ve El-Cezire’yi Afrika kıtasında ise Mısır’ almış Mekke ve Medine’nin koruyuculuğunu üstlenmiştir. Kızıldeniz ve Hint Okyanusu’nu Osmanlı topraklarının bünyesine katmasıyla da ticaret yollarını güvence altına almıştır. İlim ve fen kitaplarını Mısır’a getirtmiştir. Ayrıca âlimleri İstanbul’a göndertmiş Osmanlı Devleti’nin bir ilim merkezi olmasını amaçlamıştır. Askeri alanda yenilikler yapmış, Tersaneye gerekli önemin verilmesi için donanmayı genişletmeye çalışmıştır. Bu uygulamaları görmeye ömrü yetmeyen cihan padişahı şirpençe hastalığına yakalanmış ve 21/22 Eylül 1520 tarihinde dünyaya gözlerini kapamıştır. Tahtı devraldığında 2.375.000 km olan Osmanlı topraklarını 6.557.000 km olarak oğlu Süleyman[21]’a ağzı dolu bir hazine ile birlikte bırakmıştır. Bundan sonra yeni padişah Sultan Süleyman, Osmanlı’nın altın çağını yaşayacaktır.

Kaynakça


(tarih yok).
(tarih yok). https://www.youtube.com/watch?v=UYAhkY9Xj2Y adresinden alınmıştır
(tarih yok). İSLAM ANSİKLOPEDİSİ: http://www.islamansiklopedisi.info/dia/ayrmetin.php?idno=380253&idno2=c380150#1 adresinden alınmıştır
ANSİKLOPEDİSİ, İ. (tarih yok). http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c11/c110338.pdf adresinden alınmıştır
ARKUN, K. (2010). YAVUZ SULTAN SELİM HAN. İSTANBUL: AKADEMİSYEN YAYINEVİ.
BAHADIROĞLU, Y. (2018). YAVUZ SULTAN SELİM. ANKARA: NESİL .
EFE, A. (tarih yok). OSMANLI TARİHİ ANSİKLOPEDİSİ. İSTANBUL.
EFE, Y. R. (2017). KUMANDAN YAVUZ SULTAN SELİM. İSTANBUL: ACAYİP,YEDİVEREN YAYINLARI.
ERCAN, P. (tarih yok). YAVUZ SULTAN SELİM VE DÖNEMİ.
GÖKGİRAY, A. K. (2015). YAVUZ SULTAN SELİM HAN'IN LİDERLİK SIRLARI. İZMİR: KUM SAATİ YAYINLARI.
http://soyledik.com/tr/makale/4817/sah-ismailin-kultur-mirasi--prof-dr-aygun-attar.html. (tarih yok). soyledik.com adresinden alınmıştır
http://www.hanedan.org/yavuz-sultan-selim/. (tarih yok).
http://www.kirmizilar.com/tr/index.php/tarihten/386-yavuz-sultan-selim-in-m%C4%B1s%C4%B1r-%C4%B1-fethi. (tarih yok).
http://www.milliyet.com.tr/yavuz-sultan-selim/ilber-ortayli/pazar/yazardetay/16.09.2012/1597012/default.htm. (tarih yok).
https://bilgiyelpazesi.com/egitim_ogretim/konu_anlatimli_dersler/tarih_dersi_ile_ilgili_konu_anlatimlar/osmanli_devleti_tarihi_ile_ilgili_konu_anlatimlar/yavuz_sultan_selim_in_hayati_ozellikleri.asp. (tarih yok).
https://www.ismailaga.org.tr/yavuz-sultan-selim-hanin-hastaligi-son-gunleri-ve-vefati. (tarih yok).
https://www.reitix.com/Makaleler/Yavuz-Sultan-Selim-Donemi-Osmanli-Devleti/ID=787. (tarih yok).
İNALCIK, H. (2010). DEVLET-İ ALİYYE OSMANLI İMPARATORLUĞU ÜZERİNE ARAŞTIRMALAR-I (Cilt 47.). TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI.
KANAT, P. (tarih yok). HİLAFETİN OSMANLI'YA GEÇMESİ.
ÖZTUNA, Y. (tarih yok). YAVUZ SULTAN SELİM.
SİNA ÇÖLÜNÜ GEÇEN OSMANLI TEKNİĞİ. (tarih yok). https://www.youtube.com/watch?v=UYAhkY9Xj2Y adresinden alınmıştır
SUBAŞI, E. (2009). YAVUZ SULTAN SELİM. İSTANBUL: MAVİ LALE.
ŞİMŞİRGİL, P. (tarih yok). YAVUZ SULTAN SELİM HAN NASIL VEFAT ETTİ?
TİRYAKİOĞLU, O. (2016). YAVUZ SULTAN SELİM HAN. İSTANBUL: TİMAŞ YAYINLARI.
ZINKEISEN, J. W. (2011). OSMANLI İMPARATORLUĞU TARİHİ. (N. EPÇELİ, Çev.) İSTANBUL.






[1] www.edebiyatvesanatakademisi.com
[2] Ali kemal Gökgiray Yavuz Sultan Selim Hanın Liderlik Sırları s.121
[3] Yavuz Bahadıroğlu Yavuz Sultan Selim s.28
[4] Yavuz Bahadıroğlu Yavuz Sultan Selim s.33
[5] Okay Tiryakioğlu Yavuz Sultan Selim Han  s.59-61
[6] Okay Tiryakioğlu Yavuz Sultan Selim s.44
[7] Johann Wilhelm Zinkeisen Osmanlı İmparatorluğu Tarihi s.407
[8] Osmanlı Devletinde tahta çıkan  padişahların askerlere ve memurlara verdiği hediye
[9] Kanuni Sultan Süleyman
[10] Halil İnalcık Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar-1,I.Cilt s.135
[11] Divan, Dehname,Nasihatname
[12] Ana akımdan sapmış
[13] http://soyledik.com/tr/makale/4817/sah-ismailin-kultur-mirasi--prof-dr-aygun-attar.html
[14] Ahmet Efe Osmanlı Tarihi Ansiklopedisi s.154
[15] Ebubekir Subaşı Yavuz Sultan Selim s.186
[16] Halil İnalcık Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar-1,I.Cilt s.138
[17] Halil İnalcık Devleti Aliye Osmanlı imparatorluğu üzerine araştırmalar  I.Cilt s.142
[18] Osmanlı padişahlarının, ileri gelenlere dağıtılmak üzere, Mekke ve Medine’ye gönderdikleri para ve armağanlara verilen ad.
[19] www.kirmizilar.com/tr/index.php/tarihten/386-yavuz-sultan-selim-in-mısır-ı-fethi
[20] Derialtı göze dokusunun ve yağbezlerinin yangılanması nedeniyle oluşan, yayıldığında çok tehlikeli olabilen, stafilokokların yol açtığı bir kan çıbanı.
[21]Bkz.Kanuni Sultan Süleyman

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder