YAVUZ SULTAN SELİM HAN
Zeynep TAMGÜÇ
Şehit Adil Büyükcengiz AİHL No:84
Yıl:2018
a. Giriş
b.
Padişah olma yolundaki süreci
c. Şah
ile mücadele
d. Çaldıran
meydan muharebesi
e. Mercidabık
meydan muharebesi
f. Mekke-Medine
fethi
g. Vefatı
h. Sonuç
Dokuzuncu Osmanlı
padişahı olan Yavuz Sultan Selim halifelik unvanını da alan ilk Osmanlıpadişahıdır. Döneminde devlet sınırlarını 2,5 kat genişletmekle kalmayıp kutsal
toprakları da bünyesine almıştır. Diğer dünya devletleriyle Osmanlı’yı eşit bir
güç seviyesine yükseltmiştir. Tahta geçişi ile diğer padişahlardan farklı
olmuştur, babasını tahtından indirip devleti için iyi olduğunu düşünerek yerine
geçmiştir. İçinde kopan fırtınaları
kimse bilmez iken her zaman çok düşünen, okuyan aklındakileri son ana kadar
kimseye söylemeyen bir şahsiyettir. Devlet adamı olmanın getirdiği sertlik ve
acımasızlık vardı. Fakat içinde babasını ve kardeşlerini çok seven Müslüman
birliği için çabalayan duyarlı tarafı da bulunmaktaydı. Bu makalenin amacı ise Yavuz Sultan Selim tanıtmak
ve torunlarına bilincini aşılamaktır.
PADİŞAH OLMA
YOLUNDAKİ SÜRECİ
Yavuz Sultan Selim
dedesi Fatih Sultan Mehmed ve babası II. Beyazıd Han zamanında ki en iyi
medrese olan –günümüzün üniversitesine eşdeğer- “Fatih Külliyeleri Medreselerinden
Molla Muhiddin, Taşköprülü Muslihüddin Mustafa Efendi, Molla Halimi ‘den ve Ali
Kuşçu, Kalender Kernaki, Miram Çelebi ‘den dersler almış. Böylelikle kendini
fen, tarih, dil, din, fizik ve edebiyat alanlarında geliştirmiştir. Hatta divan
şiiri yazacak kadar da aruz ölçüsü bilen bir hükümdardır. Yavuz selim, Arapça
ve Farsçada bilmekteydi. Kendisinin Farsça yazdığı üç yüze yakın şiiri de
bulunmaktadır. Hat sanatı, ok ve yay yapımı biliyor, cirit yarışları
düzenliyor, dönemin âlim ve şairleriyle de söyleşilerde sık sık bulunuyordu.[1] Yavuz sultan selim öyle iyiydi ki bu işinde İran Şahı İsmail
ile yaptıkları şiir atışmalarında Şah İsmail’i cevap veremeyecek kadar
şaşırtıyor öyle ki Şah İsmail Yavuz Sultan Selim’in şiirde ondan üstün olduğunu
kabul ediyordu. Dedesi Fatih Sultan Mehmed yanında yetişmiş olan Yavuz Sultan
onun gibi de bir hafızaya sahipti. Öyle ki Kırım’da iken incelediği Altın Orda
Devletinin askeri stratejisini 10 yıl sonra Mercidabık savasında kullanmıştır.
II.Beyazıd’ın 8 oğlu
olduğu kaynaklarda yazarken bizler en çok Ahmed, Korkud ,Abdullah ve Selim’i
biliriz. II.Bayezıd tahtta kaldığı müddetçe ilimle daha çok uğraşmıştır. Öyleki
Safevi tehlikesini fark ederken Müslümanların savaşmasından yana olmadığı için
hep göz ardı etmiş ve sulh içerisinde kalmaya çalışmıştır. O zamanalar Trabzon
valisi olan Yavuz, Safevi tehlikesinin farkında olduğu için babasına sürekli
mektuplar yazar, babasından istediği yanıtı alamazdı. “Şah oğlu layığını
bulmalı” diyerekten babasından randevu talep eder ama geri çevrilirdi çünkü
padişahın ve sadrazamı hadım ali paşanın maksadı Şehzade Ahmet’i padişah
yapmaktı. Bu yüzden de yavuz selimin parlamasını istemiyorlardı. II. Bayezıd’ın
bu tepkisizliği ve Safevilerın tepkisizliğe karsı verdikleri tepki, baskı, Alevileri
körüklemeleri artmıştır. Hâlbuki Alevilik; barıştır sevgidir, kardeşliktir,
insan haklarıdır ancak cahiliye dönemlerinde asılardır olduğu gibi bu grupların
üzerinden dini silah olarak kullanıp, onları yandaş ve çıkarlara alet etmek
biçimi ise sadece şirk denilen, Kuranı Kerim’de ki adıyla Allah’ın vekili olarak
kendilerini gösteren kişilerdir.[2]
Bunu görüp dayanamayan
Yavuz ise saraydan izinsiz Safeviler üzerine yürümüştür. Adeta yavuzu saraya şikâyet
eden Şah İsmail Yavuz’un aldığı, fethettiği yerleri II. Bayezıd’dan almıştır.
Bu durum yavuzun yüreğine tas gibi oturmuştur.
Bu sıralarda şehzade
Korkud Manisa’ya yürümüş şehri ilk vuruşta almış idi. Yine hemen bu sıralarda
da sah kulu isyanı patlak vermiş devletin otoritesi sarsılmış birliği ve beraberliği
bozulmuştu. Bunların hepsinin olacağını önceden sezen şehzade selim daha fazla
duramazdı. Saltanat talebi olmaksızın babasını görmek ve “ahval-i devleti
şifahen arz etmek” istediğini ısrarla soyluyor , “maksadımız 20 kusur senedir
hasret kaldığımız mübarek yüzünüzü görüp elini öpmekten ve ahval-i devleti arz
etmekten ibarettir.” diyordu.[3] Ne yazık ki kotu kalpli, Şehzade Ahmet yanlıları padişahın Şehzade
Selim’i özlemesine rağmen dolduruyor onu taht sevdalısı olarak aksediyorlardı.
Bunların sonucunda Edirne’ye giren ve babasını görmek isteyen Şehzade Selim, Şehzade
Ahmed yanlıları Selim’in üzerine varılması ve serkeşliğinin hesabının
sorulmasını padişahtan istemektedir.
Uğraş deresinde
mevkiinde dinlenen selimin yanına Nureddin hoca gelir ve onu vazgeçirmeye
çalışır. Fakat yavuzun sert çehresiyle ve tokat gibi sözleriyle karşılaşınca bu
umarsız uğraşına bir son verir. İstanbul’un yolunu tutarken içinden bir alevin
yalımı dolandırıyor, bir yandan “ ah bu günleri de mi görecektim “ diye
eseflenirken, öte yandan “ padişah dediğin niyet tutup niyetinde sebat etmeli:
selim de bu haslet görünür umulur ki saltanat ona nasip ola” diye düşünüyordu.[4]
Uğraş deresinde
karsı karsıya gelen baba-oğul, padişahın verdiği hücum emriyle cenk edecekler
iken selimin hazır tutuğu atı Karaduman ve limanda beklettiği gemileri olmasa
yakalanacak ve hayatından olacaktı. Bir rivayete göre kendi ordusundan gizlice
–cenkten önce- babasının yanına gittiğini Kenan paşa ve celal paşaya anlatır “
‘işte bir sır size o gece yani babamla çarpışmak mecburiyetinde kaldığım o
korkunç üç ağustos gününün bir gece evvelinde babamın yanına gittim.’ şaşıran Kenan
paşa ‘neden ?’ diye sorar ‘ birbirimize hala söyleyebilecek bir şeylerimizin
olduğunu düşünüyordum… Kurtarılabilecek bir şeyler.’ Kekeleyerek soran Celal
Bey ‘ kimseye görünmeden nasıl basardınız bunu ?’ der. ‘ müphem bir umuda tutunarak vardım babamın
yanına. Hiçbirinizin haberi yoktu. Hassa muhafızları, şaşkın ve muzaffer
çığlıklar atarak etrafımı sardılar ve beni babamın huzuruna çıkardılar. Neden? Diye
sordu o da tıpkı senin gibi Kenan. o kadar şaşırmıştı ki, defalarca öpmeyi arzu
ettiğim güzel yüzü ve baba kokusu taşıyan güçlü omuzlarına uzaktan bakarken
yeniden çocuklaştığımı hissettim. Vatan
elden gidiyor dedim usulca elini öperken, buna benden başkasının engel olmaya gücü yoktur. Korkut ağabeyimin
sertliği, Ahmet ağabeyimin ise dirayeti eksiktir. Bu yüzden ürkektirler ve
saygınlıklarını düşmanlarına sırtlarını dayayarak ararlar. Aksakalını
sıvazladı babam. Kısık gözlerinde yanan tarifsiz kederin ateşini yüreğimde
duyuyordum.
Dedi ki ağabeyine
itaat et!
Dedim ki itaat evvel
Allah’a, sonra yeryüzünde yalnız bana…
Dedi ki sen dünyayı
başına çıkarırsın!
Dedim ki yanılırsın
güzel babam çok yanılırsın…
Yavuz sultan bu
konuşmanın sonrasına dair bir şey hatırlamadığını hatta babasının isterse onu
orada ibreti âlem olsun diye idam ettirebilecek iken neden serbest bıraktığını
anlamadığını ifade eder.
Uğraş deresinde ilk
imtihanını kaybetmiş olan şehzade selim artık bir daha böyle bir işe
kalkışmayacağını çok iyi anlamıştı. Öte yandan padişah artık bezgindi. Dünya
hayatından elini eteğini çekmek, derviş hayatı yaşamak istiyordu. Vezirleri
paşaları bütünüyle Şehzade Ahmed yanlısıyken asker yani yeniçeriler çoktan
kararını vermiş selim yanlısı olmuşlardı. İki arada kalan padişah tarafını Şehzade
Ahmed’den yana kullandı. Seçimini çok zor yaptı çünkü bütün adamları Ahmed’i
istiyor ama padişah eğer oğlu Ahmed tahta geçerse selimin , Ahmed’in padişahlığını tanımayacağını
biliyordu. Nitekim öyle de oldu Şehzade Ahmed Üsküdar önlerine kadar gelmişken
yeniçeriler “Ahmet’i istemezüüüük” diye bağırdıklarından Ahmet ‘üzerime
yürürler korkusuyla’ geri çekildi. Padişahlığa bu kadar yaklaşmışken geri
çekilmeyi kendine yediremiyordu. Olacakları öngörmesine rağmen Şehzade Ahmed’i
basa getirmeye çalışan II. Bayezıd daha sonra şehzade selim lehine feragat
ettiğini duyurur.
Yavuz artık padişah
olmuştur. İlk işi yeniçerilere konuşmak olmuştur. Onlara “zalimlere
bozgunculara evladım olsa bile merhamet itmem. Zamanında rahata varmak ve
ahaliye tasallut etmek mümkün olmaz. İşte benim ahvalim budur. Biraderim Ahmed
ise rahatı sever, yumuşak huyludur. Seferden korkmaz ve haddi tecavüz etmek
istemezseniz bana biat edünüz, yok eğer rahat arıyorsanız biraderimi seçünüz.
Ki devr-i saltanatında o ve siz zevkusefayla ömür tüketesüzün.” Diye ihtar
verirken yeniçeriler “ seni isterüz, billahi senden gayrısını istemezüz!”[6] derler. bu konuşmadan sonra Sultan Selim babasının elini
öpmeye gider. İki padişah –biri eski biri yeni- birbirlerine uzun zaman sonra
sarılır ve gözleri dolu dolu olurlar.
Bir başka rivayete göre
de Yavuz Sultan Selim babasından hayr duası ister ve II. Bayezıd ona “ kılıcın keskin,
ömrün kısa olsun oğul” der. Burada devletin iyi olmasını büyümesini isterken
elinden tahtı alan oğlunun ömrünün kısa olması için beddua ettiği anlaşılır.
Bazı kaynaklarda II.
Bayezıd Dimetoka’da inzivaya çekilmek üzere yola çıktığının üçüncü günü Yavuz
emriyle bir Yahudi başhekiminin yaptığı zehirle öldüğü söylenir[7].Ama babasını çok severken böyle bir şey yapar mıydı
bilemeyiz.
Tahta geçen yeni
padişahın ilk işi yeniçerilere verilen cülusu bahşişini[8] artırmak olmuştur. Ağabeyleri Ahmed ve Korkud’u Amasya ve Saruhan
sancaklarına göndermiştir. Oğlu Süleyman[9]’ı yanına çağırması ile endişelenen Ahmed Anadolu’da kendi
padişahlığını ilan etmesi üzerine karşısında Yavuz’u bulmuş ve bertaraf
olmuştur. Ahmed’in oğulları amcaları Yavuz’dan korkarak da İran şahının
himayesine girmiş adeta ellerinde oyuncak olmuşlardır.
ŞAH İLE MÜCADELE
13.yüzyıldan
beri kırmızı külahlarıyla tanınan militan Alevi Türkmen göçerleri, Kızılbaş genel
adı altında anılmaktadır. Kızılbaşlar
koyu Şi’i-Alevi olup Türkmenlere hitap eden bir tarikatın başı; Erdebil şeyh
ailesine daha 15.yüzyılın ilk yarısından beri bağlı idiler.[10] Bu
aileye mensup Şeyh Haydar’ın oğlu Şah İsmail 14 yaşında iken zaferler
kazanmıştır. Şah İsmail devlet adamı olması özelliğinin yanında tarikat
adamıdır da. Farsça ve aruz ölçüsüyle şiirler yazmış, Anadolu’da Şiiliği
yaymada şiirlerden yararlanmıştır. Devlet dilini Türkçe yapmış ve zamanında
etkileşimden dolayı Farsça ’ya Türkçe kelime geçmesine vesile olmuştur. Şah
İsmail’in yazdığı eserler[11]de
Türkçedir. Türk heterodoks İslam[12]
anlayışının en aşırı temsilcisi olarak da karşımızı çıkan Şah, inanılmayacak
derecede kendi kültürüne bağlı ender bir Türk hükümdarlarından biri kabul
edilir.[13]
Hükümdarlığınca
Şiilik faaliyetini desteklemiş öyle ki propagandasını Osmanlı topraklarına da
bulaştırmış ve kendine bağlı kişilere şah kulu yahut şeytanın kulu ismi
verilmiştir.[14]Şah
İsmail nefsinin hevasına kapılarak yapmadığı kötülüğü bırakmayan bir hükümdar
idi. Gözü pek yükseklerde olan İsmail kendini peygamber torunu olarak
tanıtıyor, suni mezhep düşünceleriyle İslam dünyasına hâkim olma amacı
gütmüştür.[15] Bu amaca binaen II.
Bayezıd zamanında Anadolu topraklarındaki Türkmenleri kışkırtmış ve birçok
isyana çıkmasına sebep olmuştur. Bütün bu tehditleri sancakbeyi iken fark eden
Yavuz tahtta iken de hep şah kulları ile mücadele etmiştir.
Tahta
çıktığının ilk iki yılı rakiplerini bertaraf ile meşgul olan Yavuz Sultan tüm
gücünü kızılbaşlar için toplamıştır. Doğuya yapacağı sefer için Avrupa
devletleriyle antlaşmalar yaparak barışçıl görünmüştür. Sefere çıkmadan önce de
ordudaki şah İsmail müritlerini ve haleflerini tespit etmiştir. Sayıları
kaynaklarda 40.000 kişi olarak geçerken bazılarını hapsettirdiği bazılarını da
idam ettirdiğini bilmekteyiz.[16]
ÇALDIRAN
MEYDAN MUHAREBESİ
Yukarıda
belirtiğimiz gibi Anadolu birliğini bozduğu, karıştırdığı ve sapıkça iddialarda
bulunduğundan sebep Yavuz Sultan, Şah İsmail’e savaş ilan etti.
Çaldıran
ve İstanbul arası 2500 km olduğu varsayılırken 100.000 kişilik ordunun geçeceğe
yolları şah kulları tahrip etmiştir. Yol uzun, yorucu ve sıkıntılıyken ordunun
erzakı da almaktadır. Bundandır ki Hemdem paşa geri dönmek istediğini padişaha
bildirdiğinde idam edilmiştir. Padişah kesinlikle geri dönülmeyeceğini
gerekirse tek başına savaşacağını söylediğinde bu hal ordunun sükûnetinin
sağlanmasını ve ordunun kendisini takip etmesini yardımcı olur. Osmanlı ordusu
ilerlerken Şah İsmail’in geri çekildiğini kaynaklardan öğrenmekteyiz. Bu
sıralarda iki padişah birbirine tahrik ve tahkir eden mektuplarda göndermekte
idi. Nihayetinde meşakkatli yoları aşan Yavuz ve ordusu Çaldıran’a gelmiş olup,
Safeviler’in kuvvetleriyle birlikte konuşlanmış olduklarını görmüşlerdi(22
Ağustos 1514). Artık her iki devletin de bu hale bir son vermesi gerektiğinden
dünya tarihinde ki en büyük savaşlardan biri başlamıştır. Şah İsmail elindeki
ateşli toplara güvenip ve ağırdan almışken Yavuz bu sırada güzel mevkileri zapt
etmiştir. Yine İsmail Osmanlı ordusundaki intizamı görünce şaşırsa da önceden
ordunun içindeki adamlarından aldığı bilgilerden istifade etmiştir. Safevilerin
alışkın olmadığı o dönemdeki adıyla zarbazen topları onları da yıkmak için
yeterli olacaktır. İki tarafta çok ağır kayıplar vermesine rağmen savaşın
kazananı Sultan Selim olmuştu. Şah İsmail bin bela ile savaş meydanından
kurtulabildi. Öyle ki uğradığı bu hezimette sadece hazinelerini ve
mühimmatlarını değil karılarından birini de Osmanlılara terk etti. Ondan sonra
da Taçlı Begüm’ün Yavuz tarafından kazasker Cafer Çelebiye nikâhlandığı bazı
rivayetlerde ifade edilir. Muharebeden dokuz gün sonra Tebriz’e şanlı alaylarla
girdiği kaynaklarda yer alırken adına hutbe okuttuğu da söylenir. Şah’ın zorla
buraya getirttiği tüccar, sanatkâr ve büyükleri İstanbul‘a göndermiştir. Burada
çok kısa kalan padişah Yavuz, karargâhına gelmek için kış ortalarında Amasya’
ya geldi ve kışını Amasya’ da geçirdi.
Çaldıran
zaferi bir dönüm noktasıdır. Bu zaferin ardından Yavuz Doğu – Anadolu’yu
tamamıyla ülkesine katmış, Türkmen ve Kürt aşiretleri uygun şartlarla Osmanlı
devletine bağlamıştır.
MERCİDABIK
MEYDAN MUHAREBESİ
Memluklu
sultanı al-Gavri, Safevi- Osmanlı arasındaki savaşta tarafsız kalmasına rağmen
kim kazanırsa kazansın kendisine savaş açacağını tahmin ediyordu.[17] Nihayetinde Osmanlı devleti İran (Safeviler)’ı
almış bulunmaktaydı. Şah kaçmış olsa da ortalıklarda dolaşıyordu ve sultan
Kansu Gavri ye sıranın kendisine geleceğini mektupla haber vermiş ve Memluklular
şah ile ittifak kurmuşlardı. Bunu istihbarat teşkilatı sayesinde haber edinen
yavuz sadrazama Sinan Paşa’yı 40.00 kişilik bir orduyla Safeviler üzerine
gönderdi. Sinan paşa Malatya civarına eriştiğinde mısır sultanına bağlı validen
geçiş izni istedi ancak izin verilmedi. Bunun üzerine selim sultan ağustos
başlarında halep’e yürüdü. Kahire’de panik havası vardı. Halep halkıysa
memluklalar1a düşman olmuşlardı. İki ordu Merc-i Dabık’ta karşılaştılar(24 Ağustos 15 16).
Osmanlı ordusu geldiğinde Memluklular çoktan konuşlanışlardı. Yavuz birer
satranç taşı gibi koca 100.000 kişilik orduyu bir saat içinde hilal şeklinde
dizmişti. Savaş sabah başlamıştı fakat Osmanlı ordusu Memluklu ordusunu kısa
zaman içinde büyük bir bozguna uğratmışlardı. Al-Gavri savaş meydanında
öldü.(Bazı kaynaklarda na’şının bulunamadığı bazı kaynaklardaysa Yavuz’un onu
bir kumandan gibi değil de bir er gibi defnedilmesini istediği geçmektedir.).
Bunda Osmanlı’nın kullandığı şiddetli top ve tüfeklerin yanı sıra Halep valisi
Hayırbay’ın Memluklular’a ihanetinin de etkisi vardı. Haleb’e giren Yavuz
Al-Gavri’nin hazinesine el koydu. Artık Halep, Hama, Humus ve Şam Osmanlı
toprağıydı.
Artık
Memluklu padişahı Tumanbay olmuştur. Tumanbay ‘a eğer biat ederse bulunduğu
şehrin valisi olarak devam edebileceğini yok kabul etmez ise de savaş ilan
ettiği haberi gelmiştir. Teslim olmayan Tumanbay savaşı seçmiştir. Kahire ‘ye
gitmek için meşhur Sina Çölü’nü aşmak mecburiyetindeydiler. Sina Çölü gece 50℃
gündüz -25℃ olan, havada uçan kuşların yanlışlıkla çöle
daldığında 500 metre sonra yere çakılıp öldüğü kızgın kumların kaygan olduğu
bir çöldü. Yavuz kafasına koymuştu bir kere bu çölü aşacak ve mısır ‘ı
alacaktı. Karaduman’ına atlayıp peşine ordusunu taktığı gibi 13 günde, daha
önce hiçbir ordunun geçemediği çölü, aştı. Kahire istikametinde ilerleyen
padişah selim çok sevdiği Sinan Paşa’yı Ridaniye meydanında şehit vermişti.
Tumanbay kendisine pek çok pusu kurmuş olduğundan kayıpları fazlaydı.
Kahire’ye, Tumanbay’ın kaçmasıyla girdiler. Tumanbay bulunarak idam ettirildi.
Kahire alınmış, ganimetler İstanbul’a gönderilmişti. Kahire’ye vali olarak
bırakılan beylerbeyi Hayırbay’ı bırakıldı.
MEKKE-MEDİNE
FETHİ
Osmanlı
hakanı yavuz sultan selim sekiz ay kadar Mısır’da oturmuştur. Bu süre içinde Beni
Kıtade kabilesinden Mekke’nin otuz dördüncü şerifi Muhammed Ebu’l-Berekat oğlu
vasıtasıyla oğlu Ebu Nuumi vesilesiyle Kâbe’nin anahtarını Sultan Selim’e göndermiştir.
Bu hareket onun dahi Osmanlılar’a itaatini arz ediyordu. Yavuz sultan selim
mısır ile birlikte eski Memlüklu sultanlarının haklarına sahip olmuştur. Bunun
üzerine kendisine Hakimü’l Haremeyn (kutsal beldelerin hâkimi) unvanı verilmiş,
Yavuz Sultan ise onu değiştirip Hadümü’l Haremeyn (kutsal toprakların
hizmetçisi) unvanını almıştır. Sultan Selim Mekke şerifinin oğluna riayet
gösterip, dönüşündeyse Emir’e ona verilen, Emirlik Beraatı ile beraber birçok
hediyeler ve Arabistan’daki Mekke Medine halkına sürre[18] ,külletti zahireler ve erzaklar
göndermiştir. İşte hac dönemleri Mekke
‘ye yollanan sürre alaylarının başlangıcı Yavuz Sultan Selim’in başlattığı u
uygulama olmuştur. Asırlarca süren bu uygulamadan Arapların hoşnut olduklarını
bilmekteyiz. İslam devletinin tek çatıda toplanması için halifelik makamı büyük
bir önem taşır idi.
Halifelik
sayesin Yavuz Sultan Selim Müslümanlar üzerindeki nüfusunu arttırmıştır. Kutsal
toprakları koruyarak Mekke ve Medine’nin türlü ihtiyacını karşılamış, halkın huzuru
ve refahı için elinden geleni yapmıştır. [19]
VEFATI
Sultan
Selim 1520 yılında Macaristan üzerine yürümek istiyordu. Bu sırada sırtında
şirpençe[20]nin çıkması sebebiyle ağrısı vardı. Çok sevgili
dostu hasan Can’a sırtını kontrol ettirmiş hatta şirpençe olduğunu
bilmediğinden sivilce zannederek sıkmasını istemiştir. Hasan can ise bir tabibe
görünmesini tavsiye etmiş fakat Yavuz bu kadar büyütmesine anlam veremeyerek
hamamda tellağa sıktırmıştır. Bu işlem onun ıstırabını arttırmaktan başka bir
şeye yaramamıştır. Temmuz ayında Edirne’ye yürürken ağrısının daha da arttığını
hissetmiş Çorlu yakınındaki Sırt köyünden ileriye gidemeyerek orada
konaklamıştır. Çadırında tedaviye alınmış fakat yanlış tedavi sonucu çıban daha
da büyümüş ve açılmıştır. Sultan Selim artık vefat edeceğini anlamış önde gelen
devlet adamlarını yanına çağırmış ve görev sürelerini uzatmıştır. Halkın
anlattığına göre Hasan Can sultana abdest aldırıp başucunda Yasin-i Şerif
okumuş. Öyleki Hasan Can bir yerde hata yapınca Sultan Selim düzeltecek kadar
şuuru yerindeyken zalike takdirul azizil alim (işte bu aziz olan Allah’ın
takdiridir.) ayetini okurken ruhunu teslim etmiştir. O zamanlar Manisa valisi
olan Şehzade Süleyman Edirne’ye gelirken geri döndü ve İstanbul’da tahta oturup
biat aldı. Yavuz Sultan Selim’in
cenazesi Edirnekapı’da karşılanırken Fatih Camii’nde namazı kılınmıştır.
SONUÇ
Yavuz
Sultan Selim sekiz yıl boyunca tahtta oturmuş ve ömrünün son anına kadar
seferler gerçekleştirmiştir. Şehzadelik yıllarını Trabzon’da geçirmiş çeşitli tehlikeleri
görerek kesin sonuçlarla bitirmek istemiştir. Yeniçerilerin de desteğiyle
devletin başına geçmiştir. Öngörülerde bulunması ve titiz çalışması hasebiyle
fetih çalışmalarından hep olumlu sonuçlar almıştır. Önce Safevi devletine daha
sonra Memluklu devletine son vermiştir. İslam dünyasını birleştiren bir lider
olarak da tanınır. Asya kıtasında Suriye, Filistin, Hicaz ve El-Cezire’yi Afrika
kıtasında ise Mısır’ almış Mekke ve Medine’nin koruyuculuğunu üstlenmiştir.
Kızıldeniz ve Hint Okyanusu’nu Osmanlı topraklarının bünyesine katmasıyla da
ticaret yollarını güvence altına almıştır. İlim ve fen kitaplarını Mısır’a
getirtmiştir. Ayrıca âlimleri İstanbul’a göndertmiş Osmanlı Devleti’nin bir
ilim merkezi olmasını amaçlamıştır. Askeri alanda yenilikler yapmış, Tersaneye
gerekli önemin verilmesi için donanmayı genişletmeye çalışmıştır. Bu
uygulamaları görmeye ömrü yetmeyen cihan padişahı şirpençe hastalığına
yakalanmış ve 21/22 Eylül 1520 tarihinde dünyaya gözlerini kapamıştır. Tahtı devraldığında
2.375.000 km olan Osmanlı topraklarını 6.557.000 km olarak oğlu Süleyman[21]’a ağzı dolu bir hazine ile birlikte
bırakmıştır. Bundan sonra yeni padişah Sultan Süleyman, Osmanlı’nın altın
çağını yaşayacaktır.
Kaynakça
(tarih
yok).
(tarih yok). https://www.youtube.com/watch?v=UYAhkY9Xj2Y
adresinden alınmıştır
(tarih yok). İSLAM ANSİKLOPEDİSİ:
http://www.islamansiklopedisi.info/dia/ayrmetin.php?idno=380253&idno2=c380150#1
adresinden alınmıştır
ANSİKLOPEDİSİ, İ. (tarih yok).
http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c11/c110338.pdf adresinden
alınmıştır
ARKUN, K. (2010). YAVUZ SULTAN SELİM HAN.
İSTANBUL: AKADEMİSYEN YAYINEVİ.
BAHADIROĞLU, Y. (2018). YAVUZ SULTAN SELİM.
ANKARA: NESİL .
EFE, A. (tarih yok). OSMANLI TARİHİ
ANSİKLOPEDİSİ. İSTANBUL.
EFE, Y. R. (2017). KUMANDAN YAVUZ SULTAN SELİM.
İSTANBUL: ACAYİP,YEDİVEREN YAYINLARI.
ERCAN, P. (tarih yok). YAVUZ SULTAN SELİM VE DÖNEMİ.
GÖKGİRAY, A. K. (2015). YAVUZ SULTAN SELİM HAN'IN
LİDERLİK SIRLARI. İZMİR: KUM SAATİ YAYINLARI.
http://soyledik.com/tr/makale/4817/sah-ismailin-kultur-mirasi--prof-dr-aygun-attar.html. (tarih yok). soyledik.com adresinden alınmıştır
http://www.hanedan.org/yavuz-sultan-selim/. (tarih yok).
http://www.kirmizilar.com/tr/index.php/tarihten/386-yavuz-sultan-selim-in-m%C4%B1s%C4%B1r-%C4%B1-fethi. (tarih yok).
http://www.milliyet.com.tr/yavuz-sultan-selim/ilber-ortayli/pazar/yazardetay/16.09.2012/1597012/default.htm. (tarih yok).
https://bilgiyelpazesi.com/egitim_ogretim/konu_anlatimli_dersler/tarih_dersi_ile_ilgili_konu_anlatimlar/osmanli_devleti_tarihi_ile_ilgili_konu_anlatimlar/yavuz_sultan_selim_in_hayati_ozellikleri.asp. (tarih yok).
https://www.ismailaga.org.tr/yavuz-sultan-selim-hanin-hastaligi-son-gunleri-ve-vefati. (tarih yok).
https://www.reitix.com/Makaleler/Yavuz-Sultan-Selim-Donemi-Osmanli-Devleti/ID=787. (tarih yok).
İNALCIK, H. (2010). DEVLET-İ ALİYYE OSMANLI
İMPARATORLUĞU ÜZERİNE ARAŞTIRMALAR-I (Cilt 47.). TÜRKİYE İŞ BANKASI
KÜLTÜR YAYINLARI.
KANAT, P. (tarih yok). HİLAFETİN OSMANLI'YA GEÇMESİ.
ÖZTUNA, Y. (tarih yok). YAVUZ SULTAN SELİM.
SİNA ÇÖLÜNÜ GEÇEN OSMANLI TEKNİĞİ. (tarih yok).
https://www.youtube.com/watch?v=UYAhkY9Xj2Y adresinden alınmıştır
SUBAŞI, E. (2009). YAVUZ SULTAN SELİM.
İSTANBUL: MAVİ LALE.
ŞİMŞİRGİL, P. (tarih yok). YAVUZ SULTAN SELİM HAN
NASIL VEFAT ETTİ?
TİRYAKİOĞLU, O. (2016). YAVUZ SULTAN SELİM HAN.
İSTANBUL: TİMAŞ YAYINLARI.
ZINKEISEN, J. W. (2011). OSMANLI İMPARATORLUĞU
TARİHİ. (N. EPÇELİ, Çev.) İSTANBUL.
[1]
www.edebiyatvesanatakademisi.com
[2] Ali kemal Gökgiray Yavuz Sultan
Selim Hanın Liderlik Sırları s.121
[3] Yavuz Bahadıroğlu Yavuz
Sultan Selim s.28
[4] Yavuz Bahadıroğlu Yavuz
Sultan Selim s.33
[6] Okay Tiryakioğlu Yavuz
Sultan Selim s.44
[7] Johann Wilhelm Zinkeisen
Osmanlı İmparatorluğu Tarihi s.407
[9] Kanuni Sultan Süleyman
[10] Halil İnalcık Osmanlı
İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar-1,I.Cilt s.135
[11] Divan,
Dehname,Nasihatname
[12] Ana akımdan sapmış
[13] http://soyledik.com/tr/makale/4817/sah-ismailin-kultur-mirasi--prof-dr-aygun-attar.html
[14] Ahmet Efe Osmanlı Tarihi
Ansiklopedisi s.154
[15] Ebubekir Subaşı Yavuz
Sultan Selim s.186
[16] Halil İnalcık Osmanlı
İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar-1,I.Cilt s.138
[18] Osmanlı padişahlarının, ileri gelenlere dağıtılmak üzere, Mekke ve
Medine’ye gönderdikleri para ve armağanlara verilen ad.
[19]
www.kirmizilar.com/tr/index.php/tarihten/386-yavuz-sultan-selim-in-mısır-ı-fethi
[20] Derialtı göze dokusunun ve yağbezlerinin yangılanması nedeniyle oluşan,
yayıldığında çok tehlikeli olabilen, stafilokokların yol açtığı bir kan çıbanı.
[21]Bkz.Kanuni Sultan Süleyman
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder