![]() |
Şule Tan, ŞABKAL, Tarih Ve Düşünce Dergisi, S.44 |
SARIKTAN
FESE FESTEN ŞAPKAYA
Şule
TAN
Şehit
Adil Büyükcengiz AİHL
11-A No:75 Yıl:2018
Giriş
Kılık kıyafet toplumun bulunduğu coğrafyayı, dini inanışlarını, kültürel değerlerini ve toplumun içindeki bireyin sosyal statüsünü, ekonomik durumunu, dünya görüşünü yansıtır. Aynı zamanda kılık kıyafet batılılaşma ve modernleşme de bir araç olarak görülür ki bu metinde kılık kıyafetin bir parçası olan başlığın devleti kalkındırmak amaçlı değiştirilmesini, halkın buna tepkisini ve uzun vadede etkilerini konu aldım. Baştakini kaldırmak ve kalkınmak arasındaki bağlantıyı görebilmek amacıyla yazdım. Tümevarım yöntemiyle tüm kılık kıyafet ıslahatları için aynı şeyi söyleyebilmeyi amaçladım.
Bu çalışma iki aşamadan oluşuyor. Birinci aşamada 19. yüzyılın ikinci çeyreğinde II.Mahmut döneminde yapılan sarıktan fese geçiş ıslahatı ele alırken ikinci aşamada cumhuriyetin kuruluşu ile beraber 25 Kasım 1925 tarihinde çıkan şapka kanunu ele aldım.
1.Sarıktan Fese Geçiş
Türklerin
İslamiyet’i kabulü ve Osmanlı devletinin kuruluşunun ardından kullanılmaya
başlanan sarık zamanla dini ve kültürel bir simge haline gelmiştir.18.yüzyılda
ise değişen dünya dengeleriyle beraber Osmanlı batının gerisinde kaldığını fark
ederek askeri alanda ıslahatlara başlamıştır. Bundan sonraki iki yüzyıl boyunca
da devam eden ıslahatların yapıldığı alanlar sadece askeriyeyle sınırlı
kalmamış her alanda gerçekleşmiştir.
1826
yılında II. Mahmut tarafından kaldırılan yeniçeri ocağının ardından kurulan Asakir-i
Mansure-i Muhammediye adlı batı tarzındaki ordunun kıyafet olarak da ceket ve
pantolon giyilmesi başlık olarak da fes takılması kararlaştırılmıştır. Fes
zorunluluğu sadece askerlere değil tüm halka getirilmiştir. Yalnız ulemaya
sarık konusunda serbestlik tanınmıştır. Bu durum sarığın dinsel bir sembol olarak
görüldüğü bir çevrede normal olarak yadırganmış ve toplum II. Mahmut’un
kararlarını desteklemeyerek ona gavur padişah demiştir. O dönemde İstanbul’da
yaşayan bir İngiliz gazeteci ise bu ıslahatları şu şekilde değerlendirmiştir[1]:
“Kıyafette
ıslahı meydana getirebilmek için fazla enerji sarf edildi. Çünkü kıyafet halkı
Avrupalılardan ayıran büyük bir mâniaydı. II. Mahmut Batı kıyafetini önce
kendisi benimseyen ve isteyenlerin de sakallarını kesebileceklerini irade eden
ve yeni kurduğu ordusunu tam bir Avrupa ordusu olarak görmek isteyen bir
padişahtı. Başa kavuk yerine fesin geçirilmesi, şalvar, cepken setre, pantolon
giyilmesini sağlamak istemişti. Yenileşme hareketlerinde çok ileri gittiği için
muhafazakâr çevreler tarafından gavur padişah olarak anılmıştır”
Vakanüvis Lütfi Efendi
de padişahın halkın tepkisini görmek için iki kişiyi setre pantolonla halkın
içine soktuğunu ve halkın da buna sert bir tepki verdiğini yazmıştır[2].
Fes konusundaki
çekişmeler toplumun aynası olan edebiyata da yansımış şairler fesi hoş gösteren
şiirler yazmışlardır:
“Başına
dönmekte cânânın o da hasrettedir
İltifât-ı
şâh-ı asrın oldu çünki mazharı
Gezse ΄izz ü nâz ile şimdi sezâ bâlâda fes[3]”
“
Kisve giydi buldu asker şimdi şan
Her biri oldu misali kahraman
İtmede böyle cemi asâkiran
Padişahım
devletinle çok yaşa
Pek yaraştı eğri sarık eğri fes
Resmine erbabı irfan didi pes
Bu
sözü tekrar iderler her nefes
Padişahım
devletinle bin yaşa[4]”
Nitekim
fese alışılması uzun sürmemiş hatta II. Abdülhamid döneminde topçu ve süvari askerlerinin
fes yerine kalpak takması kararına itiraz edilmiştir. Halk fesi dini bir sembol
olarak görmeye başlamıştır.
2.Festen Şapkaya Geçiş
Osmanlının
son yılları birinci dünya savaşı ve sonrasındaki belirsizlik gibi sancılı
dönemlerin ardından her alanda yapılan inkılaplar kılık kıyafeti de kapsamış ve
bu da şapka kanununu beraberinde getirmiştir.25 Kasım 1925 tarihinde 671 sayılı
şapka iktisası hakkındaki kanun kabul edilmiştir.
“Türkiye
Büyük Millet Meclisi azaları ile idarei umumiye ve hususiye ve mahalliyeye ve
bilûmum müessesata mensub memurin ve müstahdemin Türk milletinin iktisa etmiş
olduğu şapkayı giymek mecburiyetindedir. Türkiye halkının da umumî serpuşu
şapka olup buna münafi bir itiyadın devamını Hükümet meneder.[5]”
Şapka kanunu dış
basında da yer bulmuştur. İngiliz Manchester Guardian gazetesinde, başlıkları
değiştirmenin kafaları değiştirmekten kolay olduğu söylenerek, yeni Cumhuriyetçilerin
kafasının eski Osmanlı kafasından farklı olup olmadığından emin olmadıkları
ifade edilmektedir[6].
Önce sarığı ve sonra
fesi kendine sembol edinen halk bu kanuna karşı isyanlara başlamıştır .Bu isyanların
bir sebebi de yeni bir sembolün gelmesi değil kendisine tamamıyla zıt
insanlarda gördüğü sembolü benimsemek zorunda oluşudur. O dönemde ona göre
şapka takan insanın ya cephede kendisine karşı savaşan asker ya da ülkesine
karşı kışkırtmalar yapan yabancı elçidir. Dini açıdan da fes Müslümanlığın şapka
gayrimüslimliğin sembolüdür. Atatürk bu isyanlara karşı şunları söylemiştir:
“Şapka giymenin caiz olmayacağını söyleyenler
vardır. Onlara diyeyim ki, çok gafilsiniz ve çok cahilsiniz ve onlara sormak
isterim: Yunan serpuşu olan fesi giymek caiz olur da şapkayı giymek neden
olmaz?[7]”
Kendine ait bir değeri
istemeyenlerin yanında bu durumu fırsat bilerek ortalığı karıştırmak isteyen
insanlar da olmuştur. Bu sebepten dolayı şapka takmayanların istiklal mahkemelerinde
yargılanması, Diyanet İşleri Başkanlığından şapka takmanın hükmü ile alakalı
vaazlar ve fetvalar verilmesi gibi tedbirler alınmıştır. Bu olayların sonundan
Atatürk şöyle bahsetmiştir:
“Efendiler,
milletimizin başında cehil, gaflet ve taassubun ve terakki ve temeddün
düşmanlığının alâmeti fârikası gibi telakki olunan fesi atarak onun yerine
bütün medeni âlemce serpuş olarak kullanılan şapkayı giymek ve bu suretle, Türk
milletinin medeni hayat-ı içtimaîyeden, zihniyet itibariyle de hiçbir farkı
olmadığını göstermek bir lâzıme idi... Fakat Nurettin Paşa’nın, millet
Kürsüsü’nden galeyana getirmeye muvaffak olduğu taassup ve irticâ hisleri,
nihayet birkaç yerde, yalnız birkaç mürtecinin, İstiklâl Mahkemelerinde hesap
vermeleriyle söndü.[8]”
Sonuç
Tarihte yaşanan bu deneyimler ışığında eğer gelişim
isteniyorsa yapılması gereken toplumun kültürel değerleriyle ve gelenekleriyle
özdeşleşebilecek dolayısıyla kalıcı olabilecek değişimler yapılmalıdır. Aynı
zamanda kılık kıyafetin gelişmeye ne kadar katkısı olabileceği düşünülmesi
gereken bir durumdur. Cahil olduğu düşünülen bir insan, aydın bir insanın
kıyafetine bürünerek "aydın" haline gelmeyeceği gibi bunun aksi de söz
konusu değildir. Başlığı değiştirmek ile zihniyet değişmez. Tarihin bu dönemlerinde
toplumların değişimi amacıyla başvurulan bu politikaların, zaman içinde doğal
olarak yaşanması gereken değişim ve dönüşüme ne kadar katkıda bulundukları
muammadır. Ne var ki kıyafet her zaman tartışılacaktır ve insanların gözünde
ülkeyi geliştirmesi umulan siyasal, bilimsel ve dini bir kimlik problemi olarak
kalacaktır.
Kaynakça
Aysal, Necdet , “ TANZİMAT’TAN CUMHURİYET’E GİYİM VE
KUŞAMDA ÇAĞDAŞLAŞMA HAREKETLERİ ”ÇTTAD , (2011/Bahar), s.s.3-32
Öztoprak,
Nihat “ Divan Şiirinde Giyim Kuşam Üzerine Bir Deneme” Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 4,
İstanbul 2010
Süleyman Demirel Üniversitesi ,tezler, “ II. Mahmut
kıyafet devrimi”
Doğaner, Yasemin,
ATATÜRK DÖNEMİ TÜRKİYESİ’NDE SOSYO-KÜLTÜREL DEĞİŞİM
Köse, Hüseyin, KÜLTÜREL/SİYASAL BİR KİMLİKLEŞME
ARACI OLARAK GİYİM-KUŞAM MODASI
Sakal .Fahri , ŞAPKA İNKILÂBININ SOSYAL VE EKONOMİK
YÖNÜ DESTEKLER VE KÖSTEKLER
[1]
Haluk
Y. Şehsuvaroğlu, “II. Mahmut ve Kıyafet İnkılâbı”, Akşam, 14 Eylül 1952
[2]Falih
Rıfkı Atay, Çankaya-Atatürk’ün Doğumundan Ölümüne Kadar-, Kıral
Matbaası, İstanbul, 1984, s.430.
[3]Öztoprak, Nihat
“ Divan Şiirinde Giyim Kuşam Üzerine Bir Deneme” Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 4,
İstanbul 2010 s.39
[4] Süleyman
Demirel Üniversitesi ,tezler, “ II. Mahmut kıyafet devrimi” s.53
[5] Şapka iktisası
hakkında kanun (Resmî Ceride ile neşir ve ilânı : 22/XII/1341 - Sayı : 230)
[6]
Yılmaz,Mustafa, (1993), British Opinion and the Turkish Republic, University of
Manchester Department of Middle Eastern Studies Ph Thesis, p. 105.
[7]
Şerafettin Turan, Atatürk’ün Düşünce Yapısını Etkileyen Olaylar, Düşünürler,
Kitaplar, 3. B., Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1999, s.4; Şevket Süreyya
Aydemir, Tek Adam-Mustafa Kemal (1922-1938), C. III, Remzi Kitabevi, İstanbul,
1985, s.s.234-235.
[8] Mustafa Kemal
Atatürk, Nutuk 1919-1927, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara, 1999, s.895-
896
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder